Hadisi Şerif: Kim, bana bir salavat okursa Allah C.C. muhafız meleklerine üç gün (günah) yazmamalarını emreder.
Ebu Bekr-es Sıddık Radıyallâhü Anh’dan:
Rasülüllah Aleyhisselâm üzerine salavat okumak günahları helak etmekte soğuk suyun ateşi söndürmesinden daha tesirlidir.
HİKAYE
SALAVATI ŞERİFE HÜRMETİNE AZAPTAN KURTULDU
Bir kadın, çocuğunun vefatından sonra rüyasında ona azab edilirken gördü. Yavrusunun azab edilişine çok üzüldü. Aradan bir müddet geçtikten sonra ise onu nur ve rahmet içinde gördü. Hikmetini sorduğunda çocuk şöyle dedi:
-“Bir adam kabristana gelmişti. Peygamberimiz Aleyhisselâm’a salavat okudu ve sevabını ölülere hediye etti. Mağfiretten benim hisseme düşen ile af edildim.”
(Mefatih-ut Tefasir)
Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin fil evvelîne vel ahirîn ve fil mele-il âlâ ilâ yevmiddîn. Ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
(1)
Aşağıdaki Ayeti Kerime de cihadın faziletini ve şehitlerin sevabını ifade etmektedir:
“İnsanlardan bir kısmı da vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah, kullarına karşı çok merhametlidir. (Bakara-207)
Yani öyle insanlar vardır ki, Allah’ın ve Rasülünün rızasını kazanmak ve onun şeriatını yaymak için ruhunu (canını) satar. Evet, satılan can, ücret de Allah’ın rızasıdır.
Ayeti Kerime her ne kadar Reci’de şehid edilen yedi kişi hakkında indirilmiş ise de, hükmü, Allah yolunda cihad eden bütün mücahidlere şamildir.
İbn-i Abbas Radıyallâhü Anh Ayeti Kerimenin Reci Seriyyesi’nde nazil olduğunu bildirdi.
RECİ HADİSESİ
Kureyş kafirleri hile yolu ile bir grup müslümanı öldürmek istediler. Mekke’den Medine’ye Rasülüllah (A.S) a (Adal ve Kare kabilelerinden oluşan) bir heyeti gönderdiler:
-“Ya Rasülallah! Biz müslüman olduk. Ashabının alimlerinden bazılarını gönder de onlar bize dini öğretsinler,” dediler.
Bunu üzerine Efendimiz Asım bin Sabit bin Ebi Eflah el Ensari başkanlığında Hazreti Hubeyb bin Adiyy-el Ensari, Mersed bin Ebi Mersed, Halid-ibni Ebi Bükeyr, Abdulllah bin Tarık, Zeyd-ibni Dessine ve Muattıb Radıyallâhü Anhüm’den oluşan yedi kişilik bir seriyyeyi gönderdi. Bu sahabiler yola çıktılar. Mekke ile Medine arasında Reci suyu civarında mola verdiler ve yanlarında bulunan bir miktar Acve hurmasını yediler. Yaşlı bir kadın bunları gördü. (Ya da kendilerini götüren heyetten birisi, bir bahane ile yanlarından ayrıldı.)
-“Muhammedin ashabından bir grup Yesrib (Medine)li yoldalar” diye Mekkelilere haber verdi. İçlerinde okçular da bulunan 70 kişi onları kuşat (ıp öldürmek ) için yola çıktılar.
Onların (silâhlı bir şekilde) geldiğini gören Asım ve arkadaşları bir tepeye çıktılar. Müşrik heyeti onların etrafını kuşattılar. Mersed, Halid ve Abdullah bin Tarık’ı şehid ettiler.
Hazreti Asım ok kabını çıkardı. İçinde yedi ok vardı. Her bir ok ile müşriklerin ileri gelenlerinden bir kişiyi öldürdü. Sonra da şöyle dua etti:
-“Gündüzün ortasında senin dinini korumak (için çarpıştım). Sonunda da sen benim bedenimi (onlardan ) koru”.
Müşrikler Asımı da şehid ettiler. Mübarek başını Sülafe binti Sad’a satmak için kesmek istediler.
Bu müşrik kadın, Uhud’da iki oğlunu öldüren Asım için “Asım’ın başını ele geçirebilirsem, kafatasında şarap içeceğim” diye nezretmiş (ve başını getirene 100 deve va’detmişti.)
Hazreti Allah Asımın duasını kabul etti. Arıları gönderdi. Onlar Asım’ı müşriklerden korudular, kafirleri yaklaştırmadılar. Bu durumda katiller, arılar çekilsin, o zaman alırız diye geceyi beklemeye başladılar. Bu defa da Cenab-ı Hak bir bulut gönderdi. Ani bir yağmur yağdı. Sel suları Asım’ın cesedini aldı. Vadide kayboldu. Böylece Cennete gitti. 50 civarında kafiri de cehenneme sürüklendi.
Hazreti Hubeyb
Müşrikler Hazreti Hubeyb ile Zeyd-ibni Dessine’yi esir aldılar ve Mekke’ye götürdüler. Hazreti Hubeyb’i Hâris-ibni Âmir Oğulları babalarının intikamını almak için öldürmek düşüncesiyle (100 deve mukabilinde ) satın aldılar. Hubeyb (Radıyallâhü Anh) Bedir’de Haris’i öldürmüştü. Onların yanında esir olarak kaldı.
İdam edilmek için Haremi Şerif hudutlarının dışına çıkardılar. İdamdan önce;
-“Müsaade edin, iki rekat namaz kılayım,” dedi. Müsaade ettiler. Namazını kıldı. (Onun namaz kıldığı bu yerde, şimdi Ten’ım mescidi vardır.) İdam edilecek müminlerin son anda iki rekat namaz kılmaları, bu sahabiden kalan bir sünnettir.
Hazreti Hubeyb;
-“Allahım, onların ayrı ayrı (hepsini) helak et, hiç birisini bırakma” diye onların helaki için beddua etti. Ayrıca şu iki beyti okudu:
Ben Allah yolunda müslüman olarak öldürülürken,
Canıma ne suretle kıyılacağına ehemmiyet vermem.
Benim ölümüm Hak Teâlâ uğrundadır ve O dilerse,
Benim tarumar olan vücudumu mübarek kılar.
Hazreti Hubeyb Şehid olurken;
-“Ey Allahım, etrafımda selamımı Rasülüne ulaştıracak kimse yok. Sen Habibine selamımı ve halimi tebliğ eyle,” diye niyazda bulundu.
(Peygamberimiz Aleyhisselâm ashabının arasında iken birden “Ve aleyküm-üs selam!” dedi. Ashabı bunun sebebini sorunca:
-“Hubeyb’in selamına karşılık verdim. Mekke müşrikleri onu şehid ettiler!buyurdu.
Nihayet bir müşrik tarafından göğsüne saplanan mızrak ile can verdi,, şehid oldu. (Darağacında şehid edilen ilk müslüman oldu.)
Hazreti Zeyd-ibni Dessine
Hazreti Zeyd-ibni Dessine’yi ise Safvan bin Ümeyye bin Halef (50 deve mukabilinde) satın aldı. Ten’ım’de bulunan kölesinin yanına gönderip (orada) hapsetti. İçlerinde (Mekke Reisi) Ebu Süfyan’ın da bulunduğu bir topluluk idam etmeden evvel kendisine;
-“İster misin, şu anda senin yerinde Muhammed olsaydı da biz onun boynunu vursa idik ve sen kurtulsaydın?” dediler.
Hazreti Zeyd şöyle cevap verdi:
-“Onun, değil böyle olması, şu anda bulunduğu yerde (Medine’de) ayağına bir diken batmasına dahi gönlüm razı olmaz.”
Bu iman ve sevgi karşısında Ebu Süfyan şöyle dedi:
-“(Yeryüzünde) Eshabının Muhammed’i sevdiği kadar, bir kimsenin başka bir insanı sevdiğini görmedim.”
Bu haber Peygamber Efendimize ulaştığı zaman ashabına şöyle buyurdu:
-“Hanginiz Hubeyb’i dar ağacağından kapar gelirse onun için cennet vardır.” Hazreti Zübeyr:
-“Ben ve arkadaşım Mikdad bin el Esved Ya Rasülallah” dedi (ve bu hizmete talib oldu.)
Gece yürüyüp gündüz saklanmak suretiyle yolu kat ettiler. Geceleyin Ten’ım mevkiine geldiler. Darağacının etrafında 40 kadar müşrik vardı. Uyuyorlardı. Hubeyb’i indirdiler. O anda çok güzel bir koku vardı ki 40 gün müddetle bu koku devam etti. Elindeki
yarasından hala kan sızıyordu. Kanın kokusu misk kokusu gibi idi. Zübeyr Hubeyb’in naaşını atına yükledi ve uzaklaştılar. Kafirler uyandı. Hubeyb’i bulamayınca hadiseyi Kureyş’e haber verdiler. 70 kişi atlarına bindi. Onlara yetiştiklerinde Zübeyr Hazreti Hubeyb’i attı. Toprak onu yuttu. Sonra başından sarığını kaldırdı;
-“Ben, Zübeyr bin Avvam’ım. Annem Safiye binti Abdülmuttalip’dir. Arkadaşım da Mikdad bin Esved’dir. Bizler, yavrusuna gelen düşmanı defeden iki aslanız. İster bizi takip edin, isterseniz dönün gidin”
Bu kararlı ifade karşısında müşrikler takipten vaz geçip Mekke’ye döndüler. Bu iki sahabi Rasülüllah Aleyhisselâm’ın yanına geldiler.
O anda Cebrail Aleyhisselâm da geldi ve dedi ki:
-“Ya Muhammed! Melekler bu iki sahâben ile övünüyorlar.”
Ayeti Kerime bu iki sahabi hakkında nazil oldu. Hazreti Hubeyb ile arkadaşı, Allah’ın rızasını kazanmak için canlarını verdiler.
(Mealim-üt Tenzil Tefsirinden)
CENNETİ SATIN ALDI
Şeyh Abdülvahid’den nakledildi:
Bir gün harbe çıkmak için hazırlanıyorduk. Arkadaşlarıma iki ayet okumalarını söyledim. Oradakilerden birisi şu ayeti okudu:
“Şüphesiz Hazreti Allah, karşılığında cenneti vermek suretiyle müminlerden mallarını ve canlarını satın aldı.” (Tevbe-111)
Bunun üzerine 15 yaşlarında bir çocuk ayağa kalktı. Babası vefat etmiş ve kendisine çok da mal bırakmıştı. Dedi ki:
-“Ey Abdülvahid! Demek Hazreti Allah cennetini vermek suretiyle müminlerden mallarını ve canlarını satın aldı, öyle mi?”
-“Evet ey dostum,” diye cevap verdim. Dedi ki;
-“Sen şahid ol, ben de malımı ve canımı cennet karşılığında sattım.” Ona şöyle dedim. Kılıcın keskinliği (bu sözü söylemekten) çok daha zordur. Sen henüz çocuksun. Sözünde sabır edememen veya yerine getirememenden korkarım.” Bunun üzerine şöyle söyledi:
-“Hazreti Allah cenneti sattı mı? Allah şahid olsun ki ben de malımı ve canımı sattım Ya Abdülvahid.” Biz de dedik ki:
-“Çocuk bunu düşünüyor da biz düşünemiyoruz.”
Atını, silâhını ve nafakasını ayırıp geride kalan bütün malını tasadduk etti. Harbe hareket günü geldiğinde de yanımıza ilk gelen o oldu;
-“Esselamü aleyke,” dedi.
-“Ve aleykesselam, çok kazançlı bir alışveriş inşallah,” dedim.
Sonra beraberce yola çıktık. Gündüz oruç tutuyor, gece ibadet ediyordu. Bize ve hayvanlarımıza hizmet ediyor, uyuduğumuz zaman da bekçiliğimizi yapıyordu. Ta ki Rum sınırına geldik.
Sınırda dururken aniden ön tarafa atıldı ve bağırmaya ve askeri “Haydi, Ayna-yi Mardıyye’ye” diye teşvik etmeye başladı. Arkadaşları:
-“Bu çocuk galiba aklını yitirdi,” dediler. Ben:
-“Dostum, nedir bu Ayna’yı Mardıyye?” Dedim. Anlatmaya başladı:
-“Hafif uyumuş, kestirmiştim. Bir rüya gördüm. Birileri geldi ve bana dediler ki:
-“Ayna-yı Mardıyye’ye git.” Beni bir bahçeye götürdüler. Bahçede tadı, rengi, kokusu değişmemiş saf sudan bir deniz vardı. Sahilde, size tavsif edemeyeceğim derecede güzel, kıymetli elbiseler giymiş cariyeler vardı. Beni gördüklerinde müjdelediler ve;
-“Şu zat, Ayna’yı Mardıyye’nin kocasıdır,” dediler. Onlara :
-“Allah’ın selamı üzerinize olsun. Ayna-yi Mardıyye içinizde mi?” diye sordum.
-“Hayır, biz onun hizmetçileriyiz, ileriye doğru yürü” dediler. İleriye doğru yürüdüm. Bir de baktım ki, tadı değişmemiş sütten bir nehir. Yine, içinde her türlü süs olan bir bahçe ve bahçede cariyeler var. Onları gördüğüm vakit güzelliklerine hayran kaldım. Beni gördüklerinde onlar da beni müjdelediler ve;
-“Vallahi şu zat Ayna-yı Mardıyye’nin efendisidir,” dediler. Ben;
-“O sizin içinizde mi?” diye sordum.
-“Ey Allah dostu! Biz onun hizmetçileriyiz, ileriye doğru git,” dediler. Biraz daha gittim. Baktım ki önümde saf baldan başka bir nehir. Biraz ötede beyaz inciden bir çadır, çadırın kapısında, yine sizlere tavsif edemeyeceğim derecede güzel ziynetler ve süslü elbiseler giymiş bir cariye. Beni gördüğünde müjdeledi. Çadıra doğru dönerek;
-“Ey Ayna-yi Mardıyye, kocan geldi,” diye seslendi. Çadıra yaklaştım, içeri girdim. Baktım ki O, inci ve yakut ile süslenmiş altın bir köşk üzerinde oturuyor. Onu gördüğümde hayran kaldım. Bana;
-“Merhaba ey Allah dostu! Bize geliş vaktin yaklaştı,” dedi. Kendisini kucaklamak üzere eğildim. Yüksek sesle dedi ki:
-“Beni kucaklama vaktin henüz gelmedi. Zira sende hayat ruhu var. İnşallah bu akşam iftarı
bizim yanımızda yaparsın,” dedi.
Genç bunları anlatırken sözünü henüz bitirmemişti ki, bir grup düşman üzerimize doğru geldi, gence saldırdılar. Saydım, dokuz kişi idiler. Onu şehid ettiler.
Yanına vardığımda vücudundan kan fışkırıyor, O ise gülüyordu. Bu dünyadan ayrıldı. Fedakarlık ve şahadeti Allah için idi.
Hazreti Allah Rahmet etsin. (Mefatih-ut Tefasir Li Evliyazade)
(2)
Denildi ki: Allah yolunda cihad edenlerin yanında kulların amellerinin tamamı, kuşun gagasıyla denizden su almasına benzer.
Allâh’ü Teâlâ şöyle buyurdu:
Biz de, iman edenleri, düşmanlarına karşı kuvvetlendirdik de böylece (düşmanlarına ) galip geldiler. (Saf-14)
Ayet Meali: Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kafirleri onu Mekke’den çıkardıklarında ikinin ikincisi (peygamberin arkadaşı Ebu Bekir) ile (Sevr) dağında mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimledir.” Nihayet Allah Peygamberin (veya Ebu Bekir’in) üzerine manevi huzuru indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk davasını) en alçak etti. O, Allah’ın kelimesi tevhid ise, en yüksek.. Allah, (her şeye) galiptir, hükmünde hikmet sahibidir. (Tevbe-194)
Hadisi Şerif: La ilâhe illallah” deyinceye kadar insanlarla harb etmek ile emr olundum. Kim bu sözü söylerse kanını ve malını benden kurtarır. Ancak hukuk ve hesabı Allah’a aittir.
Ayet Meali: İman edenler, Allah yolunda savaşır, küfredenler de sapıtan şeytan yolunda cenkleşir. O halde siz şeytanın dostları ile (kafirlerle) savaşın. Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa-76)
Bedir ve diğer harpler de böyle olmuştur. Çünkü kafirler Allah’ı ve ahiret gününü bilmediklerinden, (inanmadıklarından) bu inceliği anlayamazlar. Onlar, müminler gibi sebat etmezler. Müminler ise sevab ve yüksek dereceler ümit ettiklerinden hem öldürür, hem de öldürülürler.
Uyûn-ül Mecâlis’de şöyle zikredilmiştir:
Semadan inen ilk silâh yaydır. Zira, Adem Aleyhisselâm ekin ekmişti, kargalar da onu söküp perişan etmişti. Adem babamız bu durumu Allâh’ü Teâlâ ya şikayet etti. Hazreti Allah da yayı gönderdi. O da kargalara (ok) attı ve mahsulü kurtarmış oldu.
Nebi Aleyhisselam’ın yanında salihlerden bahsedilmişti. “Yay”dan mevzu edildi. Buyurdular ki;
Hayırda hiçbir silâh onu geçemedi.
Hadisi Şerif: Kim Allah yolunda bir ok atarsa, düşmana ulaşsın veya ulaşmasın, onun için bir köle azad etmiş (sevabı) vardır. Kim mümin bir köle azad ederse, bu da onu cehennemden (kurtaracak) bir fidye olur. (Ramuz-2/422)
GAZADA RİAYET EDİLECEK HUSUSLAR
Hazreti Avf’tan:
Kim sünnete uygun olarak Allah yolunda cihad eden gerçek gazi olmak isterse on hasleti muhafaza etsin.
1- Ana-babasının rızasını alarak çıkmak.
2- Önce namaz, zekat, hac, keffaret gibi Allah’a olan borçlarını, sonra da zulüm ve kötü söz gibi üzerindeki kullara ait olan hakları ödemek.
3- Ailesine, harbde kalacağı müddet içinde yetecek kadar nafaka bırakmak.
4- Nafakasının helal olması.
5- Habeşi bir köle de olsa emir (kumandan) ine itaat etmek.
6- Arkadaşının hakkını yerine getirmek, ihtiyaçlarını karşılamak ve her karşılaştığında mütebessim, güler yüzlü olmak.
7- Yolda ne bir müslümana, ne de ahitleştiği kimseye eza etmemek.
8- Orduya zarar vermemek
9- Ganimetten hakkı olmayan hiçbir şeyi almamak
10- Yaptığı iş ile muradı; dinin izzeti, islamın güçlenmesi ve müslümanların nusreti olmak.
Hadisi Şerif: Cihadın en faziletlisi, kişinin nefsi ve hevası ile cihad etmesidir. (Ramuz-1/76)
Ahmet Bin Sehl şöyle diyor:
Dört düşman vardır.
1- Dünya. Silahı; İnsanlarla haşır-neşir olmak, Hapis yolu;uzlettir.
2- Şeytan. Silahı; Tokluk, çok yemek, Hapis yolu; açlıktır.
3- Nefis. Silahı; Uyku, Hapis yolu; Seher vakti uyanık olmaktır.
4- Heva. Silâhı; çok konuşmak, Hapis yolu; susmaktır.
Hadisi Şerif: Düşmanlarınızla cihad ettiğiniz gibi (nefs-i) hevanız ile de cihad ediniz.
Rivayet edildiğine göre Rasülüllah Aleyhisselam Tebük harbi dönüşünde şöyle buyurdu:
Küçük cihaddan büyük cihada döndük.
Öyle ise (Ey Müslüman!) Nefis ile mücahede etmekten bir an olsun gevşememen, geri durmaman icab eder.
Bir Allah adamı şöyle dedi:
Ey Rabbim, benim cihadım kesintisiz (sürekli)dir,
Zira yeryüzünün her tarafı düşmanla dolu ve bana hücum ediyor.
EMİRE İTAAT
Bazıları dediler ki: Zalim bir sultanın idaresi altında altmış yıl geçirmek, sultansız bir gece geçirmekten daha iyidir.
Bu gerçek, tecrübe ile sabittir.
Hadisi Şerif: Size Allah’tan korkmanızı ve Habeşli bir köle bile üzerinize emir yapılsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. (Ramuz-1/157)
Ubade bin Samit Radıyallâhü Anh’dan: Peygamber Efendimiz bu sahabiye şöyle buyurdular:
-Kolaylık ve zorlukta, isteyerek ya da istemeyerek (her durumda) zamanın halifesini dinle ve ona itaat et. Malını da yeseler, sırtına da vursalar alenen Allah’a isyan olmadıkça (emri yerine getirmeye) azim ve gayret et.
Hazreti Ebu Bekir Radıyallâhü Anh’dan; Rasülüllah Aleyhisselâm buyurdular ki:
-Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir. Kim ona ikram ederse Allah da ona ikram eder. Kim de ona ihanet ederse Allah da ona ihanet eder. (Ramuz 1/213)
Ebu Davud’un Hazreti Amir Radıyallâhü Anh’dan naklettiği bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular:
-İmam (idareci) larınıza itaat edin, onlara muhalefet etmeyin. Zira onlara itaat, Allah’a itaattir. Onlara isyan, Allah’a isyandır. Allâh’ü Teâlâ beni hikmet ve güzel vaaz ile kendi yoluna (insanları) davet etmem için gönderdi.
Hadisi Şerif: Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir ki, Allah’ın kullarından her mazlum ona iltica eder. Adalet yaparsa ona ecir, tebaaya şükür, zulmederse ona vebal, tebeaya da sabır düşer. Valiler zulüm ederse kıtlık olur. (Ramuz 1/213)
İbn-i Abbas Radıyallâhü Anh hadisinde şöyle buyuruldu:
-Adil ve mütevazı imam yeryüzünde Allah’ın gölgesi ve kuvvetidir. Adil ve mütevazı vali (idareci) ye her gün ve gece
tamamı abid ve müctehid olan altmış veya yetmiş sıddıkın ameli (kadar ecir) verilir.
İmam-ı Gazali Hazretleri “Nasihat-ül Mülük” kitabında Nebi Aleyhisselâm’ın şu hadisi şerifini zikretti:
Muhammed’in nefsi yedi kudretinde bulunan (Allah’a) yemin ederim ki, adaletli olan bir sultan için, tebaasının amelleri kadar amel semaya kaldırılır. Kıldığı her namaz yetmiş bin namaza denk olur.
Enes Radıyallâhü Anh’dan:
Aleyhisselâm Efendimiz buyurdular ki;
Sizden biriniz sultanı, hükümdarı olmayan bir beldeye girdiğinizde orada durmasın.
Çünkü öyle bir beldede can, mal ve din emniyeti olamaz. Zira emniyet, sultanın varlığına bağlıdır. Sultan olmadan emniyet tahakkuk etmez. Onun içindir ki; her zaman bir sultan edinmek vacibdir.
Bazıları dediler ki:
Müslüman doktor ve haccâm (hacâmet eden, kan alan) bulunmayan bir beldede yaşamak caiz değildir.
Doktor ve haccâm bulunmayan bir beldede yaşamak caiz olmadığına göre, sultan bulunmayan bir beldede yaşamak nasıl caiz olur?
Hadisi Kudsi:
Ben sultanlar sultanı Allah’ım. Sultanların kalbleri ve alınları benim (kudret) elimdedir. Eğer kullar bana itaat ederse ben de sultanları onlara merhametli kılarım. Eğer isyan ederlerse, ben de sultanları onlara bir azab (vesilesi) kılarım. Sultanlara sövmekle meşgul olmayın. Bana itaat edin ki, onları size şefkatli ve merhametli kılayım.
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle dua ederdi:
Allah’ım! Günahlarımız sebebiyle, senden korkmayanları ve bize merhamet etmeyenleri üzerimize musallat etme.
İmamı Buhari’nin Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’dan tahric ettiği bir hadisi Şerifte Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
Üç kimse vardır ki, onları yapanlarla kıyamet günü Hazreti Allah konuşmaz, onlara bakmaz, onları tezkiye etmez ve onlar için elim bir azab vardır. Suyun taksim mahallinde bulunup da yolculara su vermeyen adam. Malını el sıkışıp başkasına sattıktan sonra onu şöyle alacağım diye yemin ve tasdik edip sözünde durmayan adam. İmamına sadece dünya için biat edip, kendisine dünyalık bir şey verdiğinde biatında sözünde duran, vermediğinde ise durmayan adam.
Bu mevzuda daha birçok hadisi şerif vardır.
HÜKÜMDARLARIN ADİL OLMASI.
Sultanların, emirlerin, vali ve hakimlerin de hükümleri icra ederken insaf ve adaletle davranması Allah’ın bir emanetidir.
İbni Ömer Radıyallahü Anhüma’dan:
Hiç bir hükümdar ve vali yoktur ki kıyamet günü elleri boynuna bağlanmış olarak getirilmiş olmasın. Ya adaleti onu çözer, ya da zulmü onu helak eder.
Hazreti Ali bin Ebu Talip bir gün başında siyah bir sarık olduğu halde bir hutbe irad etmişti. Hutbesinde şöyle dedi:
-Ey insanlar! Rasülüllah Aleyhisselâm dan işittim, şöyle diyordu:
-Hiçbir kadı ve vali yoktur ki, kıyamet günü getirilmesin. Sırat üzerinde, Allah’ın huzurunda bekletilir. Sonra, melekler tebaasıyla ilgili sahifesini açarlar, adaletle mi hükmetti yoksa zulüm ile mi? Mahlukatın huzurunda ilgili sayfayı okurlar. Eğer adil idiyse adaleti sebebiyle Hazreti Allah onu kurtarır. Yok eğer gayri adil idiyse sırat onu sallar. Uzuvlarının her biri arası yüz senelik mesafede olur. Daha sonra Sırat yarılır, Cehennemin dibi önce yüzü ve alnını karşılar.
Başka bir hadis Şerifte ise şöyle buyuruldu.
Kim, müslümanların işlerine idareci olur da müslümanlara daha faydalı olacak biri varken başkasını idareci tayin ederse Allah’a, Rasülüne ve müminlere hainlik etmiş olur.
Mefatih-ut Tefasir isimli eserde cihad ve şehitliğin fazileti hakkında şöyle diyor:
Şehidin bütün günah ve hataları af edilir. Ruhları, yeşil bir kubbe altındadır. Ev ehli evladından yetmiş kişiye şefaat eder. Kıyamet günü büyük korkudan emin olur. Ölüm zorlukları ve mahşerin sıkıntılarını duymaz. Vefatı anında acı hissetmez.
Şehitlerin faziletli olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
HİKAYE
DİNİNDEN DÖNDÜREMEDİLER
Şam’lı üç kardeş çok cesur ve iyi ata biniyorlardı. Bir gün harb ederken Rumlara esir düştüler. Rum Meliki şöyle dedi:
-“Eğer Hıristiyanlık dinine girerseniz size mal-mülk vereceğim, Ayrıca evlendireceğim.”
Onlar bu teklifi kabul etmediler ve “Vâ Muhammedâh” dediler. Melik üç kazan getirilmesini istedi. Kazanlar zeytin yağı ile dolduruldu. Altlarına ateş yakılıp üç gün süreyle kazanlar gösterilerek bu teklif tekrar edildi. Yine red ettiler. Bunun üzerine büyük kardeş kaynayan kazana atıldı. Sonra ikincisi atıldı. Üçüncü kardeş de atılmak üzere iken birisi ortaya çıkıp dedi ki:
-“Ben onu dininden döndürürüm.” Melik;
-“Nasıl” diye sordu. O kişi şöyle dedi:
-“Arablar kadınlara meyilde çok ileridir. Rumda ise kızımdan daha güzeli yok. Üzerine musallat ederim. O da onu dininden döndürür.
Kendisine kırk gün mühlet verildi. Müslüman genç kırk gün kızın yanında tutuldu. Ama gündüzleri oruç tuttu, geceleri de ibadetle meşgul oldu. Mühletin dolması yaklaşınca kız dedi ki ;
-“Ey kişi, gördüm ki sen büyük bir rabbi takdis, (ona ibadet ) ediyorsun. Ben de atalarımın dinini bıraktım, senin dinine girdim.” Genç:
-“Buradan nasıl kaçılır?” diye sordu. Kız:
-“Ben bir yolunu bulurum,” dedi.
Kaçacak binek getirdi. Bindiler ve geceleri yol alıp gündüzleri saklanmak suretiyle oradan uzaklaştılar. Bir gece yola devam ederken ansızın bir süvari sesi işittiler. Bir de baktılar ki karşılarında şehid olan iki kardeşi. Yanlarında melekler var. Onlara selam verdi ve hallerini sordu. Dediler ki:
-“ Gördüğün gibi, bir sıkıntı yok . Firdevs cennetinden çıktık, geldik. Senin bu kız ile evlenmende şahit olalım diye Allâh’ü Teâlâ bizi gönderdi.”
Gençleri orada evlendirdiler ve onlarla beraber Rum diyarından çıktılar. Bu iki genç Şam’da ikamet ettiler. Zaman-ı evvelde Şam’da çok maruf ve meşhur oldular. Hatta şairler onlar için şiirler yazdı. Şu beyit onlardandır:
Sadıklara yakın zamanda sıdkının fazileti,
Hayatta ve mematta (ölünce) kurtuluş verilir.
(Mefatih-ut Tefasir)
Bağdadi “Gâliyet-ül Mevâız” da der ki:
Bu hikaye zahiri yönden bakıldığında her ne kadar uzak bir ihtimal gibi görülse de, kardeşlerinin suretinde melaike göndermesi Hazreti Allah’ın kereminden uzak değildir. Zira alemi berzah aklın kavrama alanının dışındadır. Şehitlerin de hayatı berzahta hayat sürdükleri en sahih nakiller ile sabittir.
Ayet Meali: Allah yolunda öldürülenlere “ölü” demeyiniz, onlar diridirler.
(3)
Harbe gitmekten kaçınmak ve meşru bir sebep olmadan evladını askerlik hizmetine göndermemek de münafıklık alametlerindendir.
Bir görünüz, zorlama olmasa insanlar evladını nasıl askerlikten men ederler?
Eğer mesele kendi arzu ve isteklerine bırakılsa çocuğunu askere gönderen kimse bulunmayacak. Bu durumda böyle olanlar kerhen toplanıyor, kerhen harb ediyorlar. Neticede müslüman gaziler ve şehitlerin sevabına nail olamıyorlar.
Hadisi Şerifte “Üç gözün cehennemi görmeyeceği” ifade edilmiştir. Bunlardan birisi, “Allah yolunda bekçilik yapan göz (ün sahibi) dir. Yani emire itaat ederek İslam dinine yardım maksadıyla cihad ve murabata yapan kimsedir.
Ebu Zerril Gıfari Radıyallâhü Anh’dan: Rasülüllah S.A.V. şöyle buyurdular.
Benden sonra yakın gelecekte sultanlar olur. Kim onun zilletini isterse islamda bir gedik açılmış olur. O gediği kapatmadıkça tevbesi kabul edilmez ki o gedik de kıyamete kadar kapatılamaz.
İbn-i Ömer Radıyallâhü Anhüma’dan:
Kim dünyada Allah’ın sultanına ikram derse Allah (c.c) da kıyamette ona ikram eder.
(4)
ŞEHİDLİK YÜCE BİR MERTEBEDİR
Şehidlik gerçekten çok yüce bir mertebe ve çok şerefli bir derecedir. Bu mevzuda bir çok delil vardır.
Mefatih’de zikredilen hadisi şerif bunlardandır:
Cihadın efdali, atı yaralanan ya da öldürülen ve kanı dökülendir. Şehidler Allah katında diridir. Ruhları yemyeşil mekan ve nimetlerin içindedir.
Galiyet-ül Mevaiz isimli eserde zikredilen ve Ebu Hüreyre (Radıyallâhü Anh) tarafından rivayet edilen hadisi şerifte Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
Cennete ilk önce girecek üç kişi bana arz olundu. Şehid, iffetli kişi (haramdan, çirkin şeylerden kaçınan ) Allah’a güzelce ibadet edip çevresindekilere de nasihat eden kul.
Mikdad bin Madi Kerib Radıyallâhü Anh dan:
Nebi Aleyhisselâm buyurdular ki:
Şehid için Allah indinde altı haslet vardır: Kanının ilk damlasında günahları mağfiret olunur. Cennette makamını görür. Kabir azabından emindir. Büyük korku (kıyamet korkusu)ndan emin olur. Başına, dünya ve dünyadakilerden daha hayırlı olan vakar tacı giydirilir. Hur-il-ıynden yetmiş iki Huri ile evlendirilir. Akrabasından yetmiş kişiye şefaat eder. (Ramuz 2/350)
Hadisi Şerif: Şehid, öldürülmesinin acısını, ancak sizin pire ısırmasını duyduğunuz gibi duyar. (Ramuz 1/216)
Haberde geldiğine göre Hazreti Allah şehidlere beş şey ile ikram eder ki onlar başkasına ikram edilmedi. Ruhlarını kabz etmeyi kendi üzerine almıştır. Yıkanmazlar. Cenaze namazları kılınmaz. Üzerideki elbiseleri kefenleri olur. Kabrinde “diri” diye adlandırılırlar. Her gün rızıklandırılırlar.
Umde’de şöyle zikredilmiştir:
Şehidlerin ruhları cesetlerinden çıkar. Cennette yeşil bahçelerin ortasında olurlar. Yer, faydalanır ve nimetlendirilirler. Gece de, arşın altına bağlanmış kandillere dönerler.
Hazreti Enes Radıyallâhü Anh’dan; Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
Cennete giren hiçbir kimse yoktur ki tekrar dünyaya dönmeyi arzu etsin. Ancak şehidler gördüğü nimet ve ikramlardan dolayı dünyaya on defa tekrar tekrar dönüp öldürülmeyi temenni ederler.
(5)
HUNEYN GAZVESİ
Allâh’ü Teâlâ Tevbe Sûresinde şöyle buyurdu:
Gerçekten Allah size (hitap, hususiyle müminleredir, Bedir, Kurayza, Hayber ve Mekke’nin fethi gibi) birçok harb yerinde yardım etti.Huneyn (savaşı) gününde de(yardım etti.) O vakit çokluğunuz size güven vermişti.
Huneyn, Mekke ile Taif arasında bir vadidir. Müslümanlarla Havazin ve Sakif kabileleri arasında orada harb olmuştur. Müslümanlar 12 bin, Hevazin ve Sakif oğulları ise 14 bin kişi idi. Düşman ile karşılaştıklarında müslümanlardan Seleme bin Selâme el Ensari “Artık, bu gün azlık yüzünden yenilmeyiz!”dedi.
Peygamberimiz, böyle söylenmesinden hiç hoşlanmadı.harb şiddetlenip müşrikler bozguna uğradığında müslümanlar ganimet toplama hevesine düştüler.
Bu durumu gören müşrikler birbirlerini çağırdılar. “Kötülükleri hatırlayın” deyip geriye döndüler. Onları ok yağmuruna tuttular. İslam askerleri bozulup dağıldılar.
Fakat çokluğunuz size (düşmanlarınızı defedecek ) hiçbir fayda vermemişti. Yeryüzü geniş olmasına rağmen (korkunun şiddetinden) size dar gelmişti. Sonra da bozularak gerisin geri kaçmıştınız. (Tevbe-25)
Rasülüllah Aleyhisselâm yalnız başına kaldı. Yanında sadece Amcası Abbas Radıyallahü Anh, amcasının oğlu Ebu Süfyan bin Haris ile beraber az miktarda müslüman kalmıştı. Hazreti Abbas peygamberimizin katırının yularını, Süfyan da üzengisini tutuyordu. Aleyhisselâm Efendimiz bineğini ileriye sürerek “Peygamber benim, bunda yalan yok, ben Abdülmuttalip neslindenim” diyordu.
Abbas Radıyallâhü Anh diyor ki:
Rasülüllah’ın bineği müşrikler tarafına koşmasın diye yularını tutup geri çekiyordum. Bu harbde bir defa daha şahid olundu ki, Efendimiz son derece şecaat sahibi idi. Bu da, Allah tarafından yardım edildiğinin bir işareti idi. Harbin bu tehlikeli anında:
-“Ya Rabbi! Bana vad ettiğini artık ver,” dedi.
Amcası Hazreti Abbas’a da, çok gür olan sesiyle şöyle çağırmasını emretti:
-“Ey Akabe’de biat eden Ensar Cemaati! Ey Şecere-i Rıdvan altında (geri dönmemek üzere) söz vermiş olan Eshab! Ey sure-i Bakara Eshabı! Dönün, dönün..”
Hazreti Abbas’ın çok uzaklardan duyulmasıyla meşhur bu gür sesini işiten mücahitler:
-“Lebbeyk, lebbeyk” diyerek cevap verdiler ve peygamberimizin etrafında toplanmaya başladılar.
Sonra Hazreti Allah rahmetini rasülü ve (hezimete uğramış) müminler üzerine indirdi.
Peygamberimiz bineğinden indi. Dua ve iltica etti. Yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin üzerine savurdu. Toprak yüzlerine ve gözlerine doldu. Neticede helak oldular.
(6)
Hazreti Allah C.C. mücahitleri şu ayeti celile ile methediyor:
Müminlerden özür sahibi olmaksızın cihaddan geri kalanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla savaşanları, derece bakımından, oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah ikisine de cenneti vadetmiştir. Fakat Allah savaşanlara, oturanların üstünde pek büyük bir mükafat vermiştir. (Nisa-95)
Bu mevzuda hadisi şerifler de varid olmuştur.
Hadisi Şerif: Kim Allah yokunda infak eder (harcama yapar) da evinde oturursa her dirhem için yedi yüz dirhem infak etmiş sevabı vardır. Kim de Allah yolunda bizzat gaza eder ve infak da ederse her dirhem için yedi yüz bin dirhem vardır.”
Sonra Rasülü Ekrem Efendimiz şu ayeti kerimeyi okudu.
Allah dilediği kimseye kat kat verir. (Bakara 261)
Hadisi Şerif: Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, gündüz oruçlu, gece namaz kılan ve Allah’a kulluk eden kimsenin misalidir. Mücahid Allah yollundaki cihaddan dönünceye kadar bu namaz ve oruç (sevabı) devem eder.
Hadisi Şerif: Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’dan: Nebiyi Ekrem Sallallâhü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
Allâh’ü Teala kendi yolunda (cihada ) çıkan kimseye : “Onu (evinden) çıkaran şey yalnız bana iman ve peygamberimi tasdik ise nail olduğu ecir veya ganimetle (salimen yurduna) geri getireyim, yahut da cennete ithal edeyim” diye tekeffül etmiştir.
Hadisi Şerif: Sehl bin Sad Radıyallâhü Anh’dan;
Bir gün fisebilillah gözcülük etmek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır.
Selman-ı Farisi Radıyallâhü Anh’ın rivayet ise şöyledir:
Fisebilillah bir gün nöbet beklemek bir ay oruç ve (nafile) ibadetten hayırlıdır. O hal üzere ölürse yapmış olduğu amel ve rızık üzerine icra olunur, fettandan (kabir sual ve azabından) da emin olur.
İbni Abbas Radıyallâhü Anh’dan rivayette Efendimiz şöyle buyurdular:
Kim Allah yolunda bir at tutarsa her kılı için bir hasene yazılır, bir günahı af edilir ve bir derece yükseltilir.
Abdullah bin Ömer R. Anhüma’dan; Peygamberimiz Aleyhisselâm buyurdular:
Denizdeki bir gaza, karadaki on gazadan hayırlıdır. Denizi geçen, bütün vadileri geçmiş gibidir. Deniz gazasında kendini deniz tutan kimse, karada kanı içinde çırpınan adam gibidir. (Ramuz-2/321)
Cihadda ganimetten çalmak, hakkı olmayanı almak büyük günah olduğu gibi harbden kaçmak da büyük günahtır.
Hazreti Sevban Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte Rasülü Ekrem şöyle buyurdular:
Kim kıyamet günü üç şeyden uzak olarak gelirse cennete girer: Kibir, ganimete hıyanet etmek ve borç.
Hadisi Şerif: Ganimet çalan adama yataklık yapan da onun gibidir. (Ramuz-2/440)
ALLAH İÇİN HİCRET
Küfür diyarından dar-ı islama hicret etmek hakkında da azim ayeti kerimeler ve mümtaz hadisi şerifler varid olmuştur.
Ayet Meali: (Mekke’den hicret vacip olduğu zaman oradan hicret etmeyip, küfür diyarında kalıp) nefislerine zulmettikleri halde, meleklerin, canlarını aldığı kimselere (azarlama kastı ile) melekler şöyle derler: “Ne işte idiniz?” Onlar; “Biz Mekke’de zayıf kimselerdendik, hicret etmekten acizdik” derler. Melekler de “Allah’ın arzı geniş değil mi idi? Siz de oraya hicret edeydiniz ya” derler. İşte onların yeri cehennemdir. O ne kötü bir dönüş yeridir!.. (Nisa 97)
Hazreti Ömer Radıyallâhü Anh’ın Nebi Aleyhisselâm dan rivayet ettiği bir hadisi şerifte de Efendimiz şöyle buyurdular:
Ameller niyetlere göredir. Herkes için asıl olan niyet ettiği şeydir. Her kim Allah’a ve Rasülüne hicreti niyet etti ise, onun hicreti Allah’a ve Rasülünedir. Her kim hicreti kendine isabet edecek bir dünyalığa veya nikah edeceği bir kadına niyet etti ise onun hicreti o niyet ettiğinedir. (Ramuz 1/136)
Hicretin şerefini ifade etmeye Allâh’ü Teâlâ’nın Nisa Sûresindeki şu ayeti kerimesi yeter.
Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah’a ve Rasülüne itaatle hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, onun ecri (mükafatı) gerçekten Allah’a düşmüştür. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Nisa-100)
Hadisi Şerif: Kim dini için bir yerden başka bir yere velev bir karış olsun giderse cenneti kendine vacib kılar, İbrahim ve Muhammed Aleyhisselama da arkadaş olur.
Takat getirilemeyen yerden ayrılıp başka yere gitmek rasüllerin sünnetindendir.
Mesela İbrahim Aleyhisselâm Nemrud’un ateşinden kurtulduktan sonra Beyti Makdis’e yakın Hızâne mevkiine hicret etti.
Peygamberimiz Aleyhisselâm da Mekke’den Medine’ye hicret etti. Hicret kıssasının tafsilatlı bilgileri tefsir kitaplarında, Kaside-i Bürde şerhinde ve diğer kitaplarda mevcuttur. Arzu eden oralara müracaat etsin.
(7)
PEYGAMBERLERE UYMAK VE SABIR
Ayet Meali: O halde (Ey Rasülüm, kafirlerin eziyetlerine karşı), azim sahibi olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında (azab için) acele etme.(Ahkaf-35)
Yani; sana gelen sıkıntı ve zorluklar karşısında sebat sahibi rasüller gibi sabret. Şüphesiz sen de o peygamberlerdensin.
Ülül Azm Peygamberler; (yerleştirmek için çaba harcadıkları) şeriatı olanlardır. Onların meşhurları: Nuh, Halil (İbrahim), Musa, İsa ve Muhammed Aleyhimüsselâmdır.
“Onlar, Allah’tan gelen belalara sabreden peygamberlerdir” denildi. Mesela;
Nuh Aleyhisselâm kavminin eziyetlerine sabretti ki, onu bayıltıncaya kadar dövüyorlardı.
İbrahim Aleyhisselâm atıldığı ateşe ve oğlunun kurban edilmesi hükmüne sabretti.
Zebîh (İsmail Aleyhisselâm) kurban olmaya, kesilmeye sabretti.
Yakup Aleyhisselâm oğlu (Yusuf Aleyhisselâm)ın kaybolmasına sabretti.
Yusuf Aleyhisselâm kuyuda ve hapiste sabretti.
Eyyûb Aleyhisselâm yakalandığı hastalığa sabretti.
Musa Aleyhisselâm’ın kavmi, Firavunun kıpt kavmi ile
karşılaştığında Musa’nın ashabı “yakalandık” dedikleri zaman sabretti. (Şuara –61)
Yunus Aleyhisselâm balığın karnında ve diğer sıkıntılara karşı sabretti.
Öyle ise Ey müminler! Eğer Allah’tan sevab ve ahiret nimetlerini istiyorsanız; Peygamberin sünneti ile sünnetlenin. Ona yardımcı olun,Allah yolunda cihad edip onun yardımcıları olun.
Hadisi Şerif: Üç kişinin gözünü kıyamette cehennem ateşi yakmaz. Allah korkusundan yaş akıtan göz. Allah yolunda nöbet bekleyen göz. Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakınan göz.
Hazreti Ali Radıyallâhü Anh’dan:
Dünyadan üç şey bana sevdirildi: Yaz günlerinde oruç tutmak, Kılıç ile (fisebilillah) vurmak. Misafire ikram etmek.
Kısaca, cihad edenlerin faziletine dair sözler çoktur. Akıllı kişinin yapması gereken; Bu yüce rütbeyi elde etmek için taarruz, ömrünü onu kazanmak için sarf etmek, inat sahibi (kafirlere) karşı mücadele edenlere iştirak edip cihada gayret etmek, orduları techiz, malları ihsan ya da borç şeklinde vermektir. Ta ki onlar bölük bölük Allah’ın dinine girsinler. Muvahhid müslümanların gönülleri de sevinç ve sürûr ile dolsun. Zira gazilerin salim ve ganim olarak dönmesi ile sevinç izhar etmek, kıyamet sıkıntılarından kurtulmaya ve mağfirete sebep olur.
HİKAYE :
CENAZESİNE MELEKLER İŞTİRAK ETTİ
Muaz-ün Nesefi den nakledildi:
Buluğ çağına ermiş bir genç vardı. Namazını kılmazdı. Vefat ettiğinde insanlar cenazesine iştirak etti, ama babası gelmedi. İştirak etmesi için zorlanıp azarlandığında;
-“O, Allah ve Rasülüne asi idi,” dedi.
Rüyasında oğlunu gördü, şöyle diyordu:
-“Babacığım! Cenazemde bulunmadın, ama senden daha hayırlı kimseler iştirak etti. Cebrail Aleyhisselâm yetmiş bin melek ile gelip bana salat etti ve Allah’tan mağfiret ile müjdeledi.” Babası dedi ki:
-“Oğulcağızım! Bu keramet sana nereden geldi? Halbuki sen Allah ve Rasülüne asi idin.” Oğlu şöyle cevap verdi:
-“Babacığım! Müslümanlar salimen harpten döndükleri haberi bana ulaştığında buna çok sevinmiştim. Allah C.C. bu tavrımdan dolayı bana ikram etti, af etti.”
Orduda bulunmadığı halde askerlerin harpten selametle döndükleri için sevinç duyan kimsenin kazancı böyle olursa, ya onların içinde bizzat bulunan kimsenin durumu nasıl olur?
DUA
Allah’ım korkaklığı bırakıp onlardan olmakta senden yardım isteriz. Kıyamet koptuğunda onlardan ayrılmamayı lütfet. Bizden razı olacağın şehitliği isteriz. Belimizi çatırdatan günahlardan af ve yardım isteriz. Tarafından bir merhamet, fazilet ve iyilik olarak duamızın kabulünü isteriz. Senin keremin arzu ve ümit ettiğimiz şeyden mahrum bırakmaz. Sen merhametlilerin en merhametlisi, ikram edenlerin en çok ikram edenisin..
1 Huneyn: Mekke ile Taif arasında bir vadidir. Orada Hicri 8 senesi Şevval ayında (putperest) Hevazin (ve Sakif) kabileleri ile muharebe yapılmıştır. Kafirler 4000 kadar idi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder