2 Kasım 2017 Perşembe

CİHAD

CİHAD ile ilgili görsel sonucu
  
Allâh’ü Teâlâ Enfal sûresinde şöyle buyurdu:
Ey Peygamberim! Müminleri cihada teşvik et. Eğer sizden sabredici yirmi kişi olsa iki yüz kişiye galip olurlar. Ve eğer sizden yüz kişi olsa, kafirlerden bin kişiyi yenerler. Çünkü onlar hakkı anlamayan bir kavimdirler. (Enfal-65)

Tefsir:
(Ey Peygamber! Müminleri) hesapsız sevap va’d etmek suretiyle (cihada teşvik et)meye uğraş (gayret et).

Tahriz ; bir şeye teşvik etmek demektir. Bu da, milletin kendisini takip etmesi için, önce ilk adımı kendisi atmakla olur. Onun içindir ki, Nebi Aleyhisselâm harp şiddetlendiği zaman müslümanlardan düşmana en yakın kişi olurdu.

Sahâbeden: Harp şiddetlendiği zaman Rasülüllah’ı düşman ile aramızı ayıran bir sınır gibi (bulurduk).

CİHADIN FAZİLETİ

Ayeti Kerimede cihadın fazileti beyan edilmektedir. Eğer cihad faziletli bir davranış olmasaydı elbette ona teşvik edilmezdi.

Bilmelisin ki, cihadın faziletleri ve şehid olan kulların elde edecekleri sevab hakkında vârid olan ayeti kerime ve hadisi şerifler sayılamayacak kadar çoktur. İşte bunlardan birisi: (1)

Ayet Meali:
Şüphesiz ki Allah, cihad eden müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar. Öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da olan gerçek va’didir. Kim, Allah’tan daha çok sözünde durur? Öyleyse, yapmış olduğunuz bu alışverişe sevinin! Büyük kurtuluş da budur işte. (Tevbe-11)

Tefsir:

(Şüphesiz ki Allah cihad eden müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır.) Münafık ve kafirlerden değil. Çünkü, onlar bu alışverişin şerefine hazır değildirler.

Sebebi nüzûlü:

Rivayet edildi ki, Ensardan, Medinelilerden 70 kadar kişi Mekke-i Mükerremede Akabe mevkiinde Rasülüllah’a biat ettikleri zaman içlerinden Abdullah ibni Revaha Peygamberimize hitaben:
-“Ey Allah’ın Rasülü! Kendin için arzu ettiğin ahdi bizden al, Rabbin için istediğin şartları da bize tebliğ et” dedi.
Rasülüllah Efendimiz şöyle buyurdular:
-“Rabbim için istediklerim; ona hiçbir ortak koşmaksızın ibadet ve taatte bulunmanızdır. Kendim için de; kendi nefsinizi, evladınızı ve mallarınızı esirgeyip koruduğunuz gibi beni de muhafaza etmeniz ve bu yolda ahit vermenizdir. “
Abdullah ibni Revaha;
-“Ey, Allah’ın Rasülü! Bu söylediklerini yaparsak, bize ne var?” diye sordu. Peygamberimiz:
-“Allah’ın (rızası ve) cenneti var,” buyurdular.
Bunun üzerine Medine’li müslümanlar;
-“Bu ne hayırlı, ne kazançlı bir alış-veriştir, biz bu alışverişi ne bozar, ne de bozulmasını isteriz” dediler.
Bu hadise üzerine bu ayeti celile indi.

Allah namına Allah’ın Rasülünün yaptığı bu alış veriş, ensar ve muhacirler hakkında geçerli olduğu gibi, onlara tabi olan ve onlardan sonra kıyamet gününe kadar gelecek olan bütün müminlere de şamildir. Ancak, müminlerin ayeti celilede beyan edilen iki şartı, -mallarını ve canlarını Allah yolunda sarf etmeleri şartlarını- yerine getirmeleri lazımdır. Ondan ötesi Allah’a aittir. O zat-ı Ecell ve Âlâ da mutlaka vadini yerine getirecektir.

Eğer denilirse ki; İnsanlar ve Allah’ın onlara bahşetmiş olduğu mal ve mülklerin hepsi Allah’ın mülkü olduğuna göre, Allâh’ü Teâlâ’nın kendi mülkünü, yine kendi mülkü ile değiştirmek suretiyle bir alışveriş nasıl (mümkün) olur?
Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Gazada, muharebede teşvik yolu üzere söylenmiştir.

Buradaki alış veriş mecazi bir ifadedir. Şöyle ki; canlarını ve mallarını Allah yolunda, dinin devamı için ortaya koyan müminlerin bu fedakarlıkları mukabilinde Cenab-ı Hak cenneti bahşetmek suretiyle canlarını ve mallarını kabul etmektedir.

Öyle ise Ey Müslüman! (İçinde bulunduğun nimetin) kadrü kıymetini bil. Zira Hazreti Allah senin kadrini, kıymetini biliyor ve cennetin dışında bir bedele razı olmuyor. Müşteri (olan Rabbimiz) bütün ayıp ve kusurları ile beraber bu alış-verişten lütfü ve keremi ile razıdır. Bu durumda bu alışverişi reddetmek doğru değildir.

(Onlar Allah yolunda savaşırlar) Burası mukadder suale cevaptır. “Müminler canlarını ve mallarını cennet mukabilinde nasıl satıyor?” sorusunun cevabıdır ki;(Allah yolunda -Allah rızası için- savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler) diye cevap veriliyor.

Öldürenler gaziler, öldürülenler de şehitlerdir. Her iki sınıf için de cennet vardır.
Allah yolunda mukatele eden, savaşan kimse salim ve zengin olsa dahi canını ortaya koymuş demektir. Zaten cihad da sırf böyle azim ve gayret ile tahakkuk eder.



Şair İsmeî şöyle diyor:
Kıymetli canın değerini ancak (onu veren) Rabbi öder,
Varlıkların tamamı para olsa, onun bedelini ödeyemez.
Eğer onu satarsam, karşılığında Cennetler alınır.
Canın dışındaki şeylerle kazanmaya çalışmak, aldanmaktır.
Nefsim bir şeye gittiği zaman ona ulaşır.
Dünya giderse değeri, parası da gitti demektir.

Bilinmelidir ki:
 Mahlûkatın tamamı Allah’ın mülkü ve kuludur. O Zatı Ecell ve Âlâ mülkünde dilediğini yapar. Müminlerin nefisleri (canları)nın kendi yanındaki kıymeti sebebiyle tarafından bir ihsan olarak onu satın almaktadır.

Ecel hükmedilmiş (kesinleşmiş), rızık da ayrılmıştır.
Hatalı hareket eden doğru (neticeye) ulaşamaz.
Ölümün hissesi herkese ulaşacaktır.
Her canlı ölümü tadacaktır.
Ecelde takdir edilenin gerçekleşmemesinden korkulmaz
Cennet, kılıçların gölgesi altındadır
En büyük kazanç, ölüm şerbetini içincedir.
Ayakları Allah yolunda tozlananları Hazreti Allah Cehennemine haram kılar.
Bir dinar infak edene Mevla yedi yüz dinar yazar.
Allah katında haktır ki, şehitler diridirler.
Ruhları yeşillikte uçan kuşlar misali cennette diledikleri yere konar, yerleşirler.

Netice olarak, her akıllı kişi, bu mertebeye erişmek için gayret etmeli, cihad etmek suretiyle ömrünü bu rütbeleri kazanmakta sarf etmeli ve inat sahibi kafirlere de nefret etmelidir.

İman etmemekte inat edenlerin tamamı, her ne kadar sayıca
çok olsalar da mağlupturlar. Dalalet ehli adamlar her ne kadar müzekker (erkek) olsalar da yenilecekler, helak olacaklardır. Allâh’ü Teâlâ’nın savaşta bir müslümanın iki gayrı müslime galip geleceği hükmünü görmez misin?


Ayet Meali:
Şimdi Allah, sizden yükü hafifletti. (Bir kişiye karşı on düşmanla savaşı, bire karşı iki düşmana indirdi) Bildi ki, sizde bir zayıflık var. Şimdi sizden sabredecek yüz kişi olursa, iki yüzü yenerler. Eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah’ın izniyle iki bine galip gelirler. Allah, (nusret ve yardım etmek suretiyle) sabredenlerle beraberdir. (Enfal-66)

Ayet Meali: Ey iman edenler, size öyle bir kazanç göstereyim ki, sizleri acıklı bir azabdan kurtarıversin.
(Sâf-10)
Bu ayet nazil olunca müminler kendi aralarında;
-“Bu kazancın (amelin) ne olduğunu bilseydik canlarımızı, mallarımızı ve ehlimizi vermek suretiyle onu alırdık,” dediler. Bunun üzerine müteakip ayet nazil oldu.

Ayet Meali: Allah’a ve peygamberine iman edip mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda mücahede edersiniz. Bu, sizin için çok hayırlıdır, eğer bilirseniz.
(Sâf-11)

Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh’dan rivayet ediliyor:
Rasülüllah S.A.V. e “Hangi amel daha faziletlidir? diye soruldu. 
-“Allah’a ve Rasülüne imandır” buyurdu. Sonra hangisi ? diye soruldu. 
-“Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Sonra hangisidir? diye soruldu. 
-“Haccı mebrur’dur” buyurdu.

CİHAD İMANDAN SONRA AMELLERİN EN FAZİLETLİSİDİR (2)

İbni Abbas Radıyallâhü Anh’dan rivayet edildi:
Abdullah bin Revaha; “Allah’ın en sevdiği amelin hangisiolduğunu bilseydik onu işlerdik”dedi. “Cihad” meşru kılındı. Müminler bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu:


Ayet Meali: Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında buğz bakımından çok büyüktür. (Sâf-3)

Allâh’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerimde yine cihad ile ilgili şöyle buyurdu:
Ey Müminler, hoşunuza gitmediği halde din düşmanları ile savaşmak üzerinize farz kılındı. Olur ki, bir şey hoşunuza gitmezken, sizin için o hayırlı olur ve bir şeyi de sevdiğiniz halde o, hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Bakara-216)

Rabbimiz, Allah’ı sevdiğini iddia edenlerin, bu sevgisini, mallarını O’nun yolunda feda ederek isbat etmeleri için zekatı emrettiği gibi, yine bu sevgisini izhar için vücudunu O’nun yolunda feda etmeye hazır olmaları için gazayı emretmiştir.

Gaza etmek ve zekat vermek, muhabbeti ilâhiyyenin ölçüsüdür. Çünkü her insan, can ve mal sevgisi üzere yaratılmıştır. Allah C.C. da iddia sahiplerinin davalarında samimi olup olmadığını gaza ve zekat ile imtihan etmektedir. Zira herkes Allah’ı sevdiğini iddia eder. İşte cihaddaki sır budur.

CİHAD KIYAMET GÜNÜNE KADAR FARZDIR

Hadisi Şerif:
Cihad Kıyamet gününe kadar devam eder.Cihad terk edildiği zaman islam (ümmetin)de aşağılık ve hakirlik meydana gelir. Cihad edildiği zaman ise, islamın izzet ve şerefi ortaya çıkar ve Allah'ın kelamı insanlar arasında yücelir.

Cihad bu ümmet arasında kıyamet saatine kadar devam eder.

Cumhur-u ulema dediler ki: Cihad farzı kifayedir. Bazıları yaptığı zaman diğerlerinde farziyyet düşer. Cenaze namazı ve selamı almak gibi.
Farzı kifaye olsun, farzı ayın olsun imam (sultan – idareci) cihada hazırlandığı zaman sultana itaat ederek herkesin takati-gücü nisbetinde malıyla canıyla ona yardımcı olması lazımdır.

Ayeti Kerime’de Allâh’ü Teâlâ ; “Allah’a, Rasülüne ve sizden emir sahibi olana itaat edin” (Nisa-59) buyuruyor. Emir sahipleri, ümerâ (yöneticiler) ve ulemâ (alimler) dir.

Allah’a itaattan maksat:
 Kitabı (Kur’an)a uymak, Rasülüne itaatten maksad: Sünnetine uymak, sultanlara, imamlara, kadılar ve valilere itaatten maksad da emrettikleri ve yasakladıkları hususlarda (Allah’a isyan olmadığı müddetçe) itaat etmektir. Çünkü Halik’a (yaratıcıya) isyan olan yerde mahluka itaat edilmez.

Bilesin ki; insanların (umumun) işlerini idare etmek bu dinin vaciplerinin en büyüklerindendir. Hata dünyanın düzeni ancak bununla gerçekleşir. Zira, Ademoğlunun maslahatı ancak birbirlerinin ihtiyaçları için bir araya gelmesi ile tamam olur.Bu bir araya gelme, toplanma anında da elbette kendilerine bir baş lazımdır.

Aleyhisselâm Efendimiz ; “Üç kişi sefere çıktıklarında içlerinden birini emir yapsınlar” buyurmuştur. (Ramuz 1/43)

Allâh’ü Teâlâ iyiliği emir, kötülükten nehyetmeyi vacip kılmıştır. Bu da ancak güç ve emâret makamının bulunmasıyla tam yapılabilir.

Yine cihad, insanlara adaletin tatbik edilmesi, cuma ve bayram namazlarını ikame, mazluma yardım etme, cezaları uygulama gibi işler de ancak emirlik ile yerine getirilebilir.

Hadis Şerif: Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir ki, Allah’ın kullarından her mazlum ona iltica der. (Ramuz 1/213)

Sultanın “gölge” diye isimlendirilmesinin sebebi: Gölge güneşin hararetinin sıkıntısını giderdiği gibi, sultan da insanlara gelecek eziyet ve sıkıntıları defeder.

Selef (eskiler) şöyle derdi: Müstecâb bir duamız olsa onunla elbette sultana dua ederdik.


Deylemi'nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte Aleyhisselam Efendimiz şöyle buyurdular.
“İslam ve sultan iki kardeştir ki, biri olmadan diğeri salih (iyi, sağlam) olmaz.”

İslam bir temel, sultan da onun bekçisidir. Temeli olmayan bina yıkılır, bekçisi olmayan eşya da zayi olur.

Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh Peygamberimiz Aleyhisselam’dan rivayet etti.

Kim (imama) itaatten çıkar ve müslümanlar topluluğundan ayrılırsa cahiliyyet ölümü ile (cahiliyyet üzere) ölür.

İnsanların sultana itaat etmeleri icab ettiği gibi, sultanın da idaresi altındaki insanlara adalet ile hükmetmesi, devletindeki işleri en güzel bir şekilde yürütmesi icab eder.

Sahih hadiste şöyle buyuruldu: Hepiniz çobansınız ve hepiniz idareniz altındakilerden mesulsünüz. (Ramuz 2/343)

DÜNYAYI AYAKTA TUTACAK DÖRT ŞEY

Dünyanın ayakta durması dört şey iledir.
1- İdare edenlerin adaletli olması.

Dünyanın harab olması da tebaaya zulüm iledir.

HİKAYE.
SULTANINI ZULÜMDEN ALIKOYAN VEZİR

Sultanın biri halkına çok aşırı zulüm ediyordu. İnsanlar vezirine gidip çok zulme uğradıklarına dair şikayette bulundular. Vezir de bir hile yolu bulup sultanı zulümden vazgeçirmek ve adaletle muamele etmesini temin etmek istedi.
Bir gün sultan ile beraber şehrin dışında gezintiye çıktılar. Harab olmuş, yıkılmış yerlere rastladılar. Orada sultan, bir erkek baykuşun bir dişi baykuşa seslendiğini duydu. Vezirine;
-“Şu kuş, dişi baykuşa ne güzel sesleniyor” dedi. Vezir :
-“Sultanım, kuşun ne söylediğini anlıyor musunuz ?” diye sordu. Sultan da:
-“Hayır, anlamıyorum, ya sen anlıyor musun? dedi. Vezir dedi ki:
-“Evet anlıyorum. Bu erkek olanı, öbürüne aşık ve onun sevgisi ile deli olmuş. Dişi baykuşa dedi ki :
-“Ey kuşların efendisi! Arzum sana ulaşmak ve sana helalinden yaklaşmaktır.” Öteki şöyle cevap verdi:
-“Bana olan sevgin ve aşkın seni deli etmiş olabilir. Ama mehrimi (Nikahta kadına verilen para) ödemeye gücün yetmez” Erkek baykuş:
-“Mehrin nedir?” diye sordu. Dişi olanı:
-“On tane harap, yıkıntı şehir,” dedi. Bunun üzerine erkek baykuş şöyle dedi:
-“Müjdeler olsun sana. Eğer sultanımız bu sene sonuna kadar tebaasına böyle (zulmetmeye) devam ederse yüz harab şehir alırsın” dedi.

Vezirin bu sözlerini duyan sultan ne demek istediğini düşündü. Kendisinin halkın durumundan gafil olduğunu, onların zulüm ve bela içinde bulunduklarını ve vezirin kendisine kuşların diliyle nasihat ettiğini anladı. Vezirine:
-“Allah iyiliğini versin (raz-ı olsun)” dedi.
Sonra mazlumlarla beraber oturup-kalktı. Halkına adaletle muamele etti. Halkın, çalışanların ve tebaasının işlerini araştırıp takip etti.

Tirmizi’nin Muaz bin Cebel Radıyallâhü Anh’dan rivayet ettiği şu hadisi şerif de cihadın faziletini beyan etmektedir. Hazreti Muaz şöyle buyurdu:
-“Efendimiz S.A.V.e dedim ki:
-“Ya Rasülallah, beni cehennemden uzaklaştıracak ve cennete girmemi sağlayacak bir amel söyler misin?”
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
“Çok büyük bir işten sordun. Ama bu amel Allah’ın kendisine kolaylaştırdığı kimselere çok kolay gelir. Allah’a kulluk eder, ona hiçbir şeyi ortak tutmazsın, namazı kılar, zekatı verir, Ramazan orucunu tutar ve Beyt-i (Kabeyi) haccedersin.”




Sonra şöyle buyurdu.
-“Dikkat et, sana hayır kapılarını göstereyim. Oruç (cehenneme karşı) kalkandır. Suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da hataları söndürür (onlara keffaret olur.) Kişinin gece yarısı namaz kılması” buyurdu ve şu ayeti okudu:
“Onlar, (o kimselerdir ki, geceleyin, namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar; Rablerine, azabından korkarak ve rahmetinden ümidvar olarak dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına harcarlar.”
(Secde-16)
Daha sonra şöyle buyurdu:
-“Sana işin başını, direğini ve zirvesini haber vereyim mi?
Evet ya Rasülallah, dedim. Buyurdular ki:
-“İşin başı İslam (müslüman olmak) tır. Direği namazlardır. Zirvesi ise cihaddır.”

Bir şeyin zirvesi demek, onun en üst noktası demektir. Cihad yapılmak suretiyle İslamın teâli ve terakkisi, diğer dinlerden üstün kılınmasındandır ki, cihad, itaat çeşitlerinin en üstünüdür.
Bu özellik diğer ibadetlerde yoktur. İbadetler içerisinde cihaddan daha faziletlisi bulunsa da bu özellikleri taşıması itibariyle diğerlerinden üstündür.
Bazılarının “cihada hiç bir şey mukavemet edemez” sözü de böyle değerlendirilir.

Peygamber Efendimiz (Aleyhisselâm) “Hangi amel daha faziletlidir? diye sorulduğunda bazen;
-“Vaktinde kılınan namazdır,” bazen;
-“Cihaddır,” bazen de;
-“Ana – babaya iyiliktir,” diye soruyu soran kişinin durumuna göre değişik cevaplar verdi şeklinde değerlendirilir.
 (Şerhi Neveviye)

İbni Ömer Radıyallâhü Anh babası Hazreti Ömer Radıyallâhü Anh’dan rivayet etti.
Aleyhisselâm Efendimize “İslam nedir? diye soruldu.
-“(İnsanlara) güzel konuşmak, yemek yedirmek ve selamı yaymaktır”buyurdu.

Yine kendisine “ Hangi müslüman daha faziletlidir?” diye sorulduğunda:
-“Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir” buyurdu. (Ramuz 1/235)
-“Hangi namaz daha faziletlidir?” diye soruldu.
-“Kıyamı uzun olanıdır” buyurdu.
-“Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye soruldu.
-“İmkanı az olan kişinin gücü nisbetinde verdiğidir,” buyurdu.
-“Hangi iman daha üstündür?” diye soruldu
-“Sabır ve müsamaha ile olanı” buyurdu.
-“Hangi cihad daha faziletlidir?” diye soruldu?
-“Küheylanı (atı) yaralanan ve kanı akıtılandır,” buyurdu.
-“Hangi köle (yi azad etmek) daha faziletlidir?” denildi.
-“En pahalı olanını,” buyurdu.

CİHAD İKİ ÇEŞİTTİR

1-Zahir 
2-Bâtın

Zahir Cihad: Kafirler ile yapılan cihaddır.
Batın Cihad: Nefis ve şeytan ile yapılan cihaddır ki bu diğerinden daha zordur.

Ebu Ümame Radıyallâhü Anh’dan;
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
Kim harb etmez veya bir mücahidi (silâhla) donatmaz, yahut bir mücahidin ehli (beyti) arasında hayırla iş görüvermez ise, Allah da onu kıyamet gününden önce bir belaya uğratır. 
 (Ebu Davut Cilt: 3 Sh: 10)

Hadisi Şerif: Harb etmeyen veya kendisi hakkında (keşke ben de gazi olsaydım) demeyen kimse münafıklıktan bir şube üzerine ölür. (3)

Öyle ise, müminin gaza etmeyi kötü görmemesi ve hatta şehitliği temenni etmesi gerekir. Bu hal, islamın ilk dönemlerinde müslümanların adeti idi.


Hadisi Şerif: Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh dan;
“Kim sadakat ile Allah’tan şehid olmayı isterse, döşeğinde ölse bile Hazreti Allah onu şehitler menzilesine ulaştırır. (4)

Onun içindir ki, Rasülüllah S.A.V. şehitlik derecesine nail olsun diye, vefatı esnasında, zehirli yemeğin tesiri ortaya çıkmıştır.

Buhari Hazreti Aişe Radıyallahü Anha’dan rivayet etti; Rasülüllah Aleyhisselâm şöyle buyurdular: 
 Ya Aişe! Hayber’de yediğim (zehirli et) yemeğinin acısını hala duyuyorum.

ZAFER VE GALİBİYETİN SEBEPLERİ

Zafer ve nusret şu Ayeti Kerime ile müminlere vadedilmiştir:
“And olsun ki, Biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. Günaha dalanlarından intikam almışızdır. Müminlere yardım etmek de bize hak olmuştur. (Rum-47)

Müminlere zafer vadolunmuştur. Ama zafer ve galibiyet için de birtakım sebepler vardır.

Zafer Ve Galibiyetin Sebeplerinden Bazıları:
1-İhlas
2-Niyet
3-Sabır
“Muhakkak Allah’ın (yardımı) sabredenlerle beraberdir”

4-Şecaat
5-Takva
6-Zikir
7-Dua
8-Asker ve istihkâmların (silâh, top tüfek vb.) çokluğuna değil, Allah’ın kuvvet ve yardımına güvenmek.




Ayet Meali:
Gerçekten Allah, size (Bedir, Hayber, Mekke’nin Fethi gibi) birçok savaş yerinde ve Huneyn1 (savaşı) gününde yardım etmişti. (5) O vakit Huneyn’de çokluğunuz size güven vermişti. Fakat çokluğunuz size bir fayda sağlamamıştı. Yeryüzü ise, geniş olmasına rağmen (korkunuzun şiddetinden) size dar gelmişti. Sonra da bozularak gerisin geri kaçmıştınız. (Tevbe-25)

Huneyn’de Rasülüllah Aleyhisselâm beyaz bir deve üzerinde idi. Yanında sadece (Amcası) Abbas ve Ebu Süfyan (Radıyallâhü Anh) kalmıştı. Ebu Süfyan Hazreti Peygamberin bineğinin üzengisini tutuyordu.

 9- Hainlik etmemek
 10-Sünnete (sımsıkı) sarılmak
 11-Sadâkat üzere bulunmak
 12-Sebat etmek

 Ayet Meali: Ey müminler, bir düşman topluluğuyla karşılaştığınız zaman, sebat edin ve (tekbir, tehlil, yardım için dua etmek suretiyle) Allah’ı çok anın ki, kurtulabilesiniz.   (Enfal-45)

Yardım için de şöyle dua etmeli:

Ayet Meali: Ey rabbimiz,üzerimize bol bol sabır dök, ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver ve bizi kafirler kavmi üzerine muzaffer kıl. (Bakara-250)

Bir müslümana iki kafir düşüyorsa ordudan (harpten) kaçmak büyük günahlardandır.

 İbn-i Abbas R.A’dan : Bir müslümana üç kafir düşer de harpten kaçarsa büyük günah işlemiş sayılmaz. Ama iki kafir düşüyorsa büyük günah işlemiş olur. 

Akıllı kişiye yakışan: Allah’a tevekkül ederek cesur bir kalb ile harbin ön saflarında yer almak, korkakların ecelinin ertelenmeyeceğini ve önde olanların ölümünde de acele edilmeyeceğini, öne alınmayacağını bilmektir.
Yine, gaza ve harb esnasında, şecaat ve düşmana saldırmada aslana, azamet ve büyük görünmede de kaplana benzemelidir ki Sahâbe-i Kiramın düşmanlara karşı tavrı da budur.
Normal zamanlarda caiz olmaması, hatta haram olmasına rağmen harbde mücahitlerin (6) bıyıklarını gür şekilde büyütmesi, tırnaklarını uzatması, sakalını siyaha boyaması ve gururlu-çalımlı yürümesine cevaz verilmiştir.

Saçını ilk boyatan Firavun Aleyhillane’dir.

Muharebe esnasında gayrette kurt gibi olmalı. Bir taraftan ümidini kestiği zaman hemen diğer tarafta mücadeleye devam etmeli.
Ağır silâhları taşımakta karınca gibi olmalı.
Sebat etmekte taş gibi olup yerinden ayrılmamalı .
Sabırda merkep gibi, vefada da kelb (köpek) gibi olmalı. Öyle ki, sahibi ateşe atsa dahi köpek yine de sahibine tabi olur.
Allah’tan Zafer ve yardım istemekte horoza benzemeli.
Harb safında mümin, namaz safında huşu içinde duran musalli gibi olmalı.

Ayet Meali: Muhakkak ki Allah, kendi yolunda (aksâmı) birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları sever. (Saf- 4)

Hazreti Allah Sâffât sûresi ilk ayetinde, harb saflarına yemin ederek şöyle buyurmuştur:

And olsun, o saf bağlayıp duranlara. (Saffat-1)
Bu, kendi yolunda cihad edenlerin hallerini açıklamaktır.

 Hafisi Şerif: Üç kimse vardır ki, Hazreti Allah onların yüzüne güler; Gece kalktığı zamannamaz kılan kişi, namazda saf tutan topluluk, düşman ile mücadelede saf tutan topluluk.

Yine Hazreti Allah gazilerin (düşmana koşan) atlarına yemin ederek şöyle buyurdu:

And olsun, soluyarak koşanlara (gazilerin atlarına).

Alâ-î “Tâhâ” hakkında şöyle dedi:
Tâ; Allah yolunda bulunan gazilerin davulu,  da onların, düşmanların kalbinde oluşan heybetidir.
Asker, namazda imamına uyan cemaat gibi komutanına tabi olmalıdır ki, cemaat asla imamına muhalefet etmezler.
Düşmanı bozguna uğratıp yenmek için hile ve düzen kurmakta tilkiye benzemek lazımdır. Zira harbin kazanılması hileye bağlıdır.

HİKAYE
OKLARI ALTINDAN YAPTIRDI

 Sultanın birisi bir memleketi muhasara etmişti. Muhasara uzadı, şiddetli bir hal aldı. (Muhasara altındaki) beldenin sultanı vezirlerini topladı:
-“Muhasara çok uzun sürdü. Vaziyet iyi değil, ne dersiniz? Teslim mi olalım, yoksa gece hücum mu edelim?” diye sordu. Vezirlerden birisi şöyle dedi:
-“Benim bir fikrim var. Onu uygularsak düşmanın bizimle harb etmeden ayrılıp gideceğini düşünüyorum.” Sultan:
-“Nedir o?” diye sordu.
Vezir, efendisinden hazinelerdeki bütün altınları toplatıp hazırlatmasını istedi. Altınlar bir yerde toplandı. Sultan kuyumcuları çağırdı. Altınların tamamını eritip ok yapmalarını emretti. Oklar hazırlandı.
Vezir her okun ucuna iki satır yazı yazdı. Sonra herkesin bir ok alıp kendilerini muhasara eden askerlere atmalarını emretti. Oklar yaydan fırladığında her birinin ucu parlıyordu. Bunu gören askerlerin gözleri açıldı ve titredi, dikkat kesildi. Komutan askerin toplanmasını istedi. Huzurunda toplandıklarında herkesin ellerindeki oklardaki yazıyı okumalarını emretti.
 Oklarda şu ibare yazılı idi.

Sultanımız lütuf ve ihsanını oklar ile atıyor,
Bu oklar ki, uçları, eritilmiş som altındandır.
Bu altın ile, yaralılar yaralarını tedavi ettirsin,
Bu altın ile, ölenlere kefen alsın.

Bunu duyan komutan (sultan) ;
-“Burası muhasara edilemez ve bunlarla harb edilmez,” dedi. Muhasaranın hemen sona erdirilip yola çıkılmasını emretti.
Harb esnasında hafif olup bir taraftan diğer tarafa hareket etmekte çocuk gibi olmalı. Nara attığı zaman da gök gürültüsünü andırmalı.
Velhasıl, Allah’ın ehli islama yardımını, şehit ve gazilere müjde ve nimetlerini mülahaza ederek sabır ve sebat etmek lazımdır.

Hazreti Ali Radıyallâhü Anh’dan:
İman, dört direk üzerinedir:.
1-Sabır,
2- İnanç,
3- Adalet,
4- Cihad.

Nebi S.A.V. Bedir, Uhud, Hendek, Tebük ve Hayber gibi (bir çok) harbe bizzat iştirak etmiştir. Hatta Uhud’da müşriklerden Utbe bin Ebi Vakkas Rasülüllah’ın alt çenesinin sağ yanındaki rubaiye (kesici) dişini kırdı. Abdullah’ı Şahab da mübarek yüzünü yaraladı.
Bütün bu sıkıntılara rağmen Peygamberimiz harb meydanından ayrılmadı.

Ayet Meali:
Gerçekten Allah’ı, ahiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, size, Allah’ın Rasülünde (takip edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır. (Ahzab-21)

Harplerde sebat, (7) zahmet ve sıkıntılar çekme konusunda da O mübarek zatın örnek alınması ve kendisine uyulması icab eder.
Bilinmelidir ki; Ülül emre itaat etmek ve cihad etmek kullar üzerine vacibdir.

DUA

Allah’ım! Alemdeki mahlukat üzerine senin halifen, Emir’ül müminin, imam ül Müslimin, büyük sultanımız, Sultan Abdülmecid Han oğlu Sultan Gazi Abdülhamid Han’ın devletini yücelt.
Allah’ım! Saltanatının rükunlarını doğru şeriatınla müstakim kıl. Diğer milletlere karşı ona yardım et. Sultanımızı hayırların tamamına muvaffak kıl. Asi ve azgınları zelil kılmakta yardım et. Din-i mübin-i onun vasıtası ile yücelt. O dinin, memleketin her yanında yayılmasını nasib et. Mülkünün esasını gece ile gündüz birbirini takip ettiği müddetçe kuvvetlendir. Zira O, Osmanlı saltanat semasının dolunayı, yüce islam devletinin güneşidir. Kur’an ayetinde kendisine “yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır” diye işaret edilmiştir. O, ahir zamana kadar, ahir zaman nebisinin neslinden Hazreti Mehdi zahir oluncaya kadar devam edecek olan Osman oğullarındandır.
Allah’ım! Bizi cihad eden dostlarından, sana itaat eden, ülül emrin emirlerine boyun eğip uyan kullarından kılmanı isteriz. Bizi dünyada mümin olarak yaşat. Tevbekar müslüman olarak vefat ettir. Ve bizleri (münker-nekir’in) suali anında (imanımızda) sabit kıl. Kitabını sağ tarafından alanlardan eyle. En büyük korku anında emin olanlardan eyle. Ümid ettiğimizden fazla hayır ver. Korktuğumuzdan fazla kötülükten koru.
Allah’ım! Yüce muvaffakiyetlerini Sultanımızın kalbini memnun ve mesrur etmeye yönelt. Onun askerlerini müeyyed (kuvvetlendirilmiş) muzaffer ve mensur eyle. Mülkünü mahfuz
ve mamur kıl. Düşmanlarını mahvedip, hezimete uğratıp kahreyle. Zira onlar helake düşen bir topluluktur. Hidayet, şifa ve nur olarak indirdiğin kitabın hürmetine... Muhammed Aleyhisselâm’a, âli ve ashabına salat eyle. Amin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder