24 Ağustos 2017 Perşembe

Allah’ın Dinine Hizmet Etmenin Mükafatı Ve Sevabı Nedir?


İlgili resim
Ey iman edenler, eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Muhammed Suresi – Ayet 7)
Bu mübarek ayet-i kerime, Allah (c.c) yolunda çalışanların Allahu Teâlâ’nın yardımına kavuşacaklarını müjdeler. Cenab-ı Hakk’ın dinine ve Peygamberine hizmet, o uğurda mücahede meydanlarına koşmak, nusrat-ı ilâhiye ermektir. Yeter ki yapılan hizmet İslam’a uygun olsun.
Cenâb-ı Hakk buyurur ki:
“Habibim, sen öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir.” (Zâriyat Sûresi – Ayet 55)
Allahu Teâla kudsi hadiste de şöyle buyuruyor:
“Kulumun bana karşı en güzel ibadeti, benim için insanlara öğütte bulunmasıdır. Emir ve nehiylerim (yasaklarım) üzerine titremesidir. (Ramuzu’l Ehadis)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, Hz. Ali (k.v)’ye hitaben:
“Allahu Azimüşşan’a and olsun ki, imanın ve güzel ahlakın sebebiyle bir kimsenin hidayet bulması, senin için Arapların geçim kaynağı olan tüm kırmızı develerden daha hayırlıdır.” (Müslim) buyuruyor. Bununla ilgili bir diğer rivayet ise şöyledir:
“Ya Ali, Allahu Azimüşşan’ın bir kimseyi senin vasıtanla hidayete erdirmesi, şüphesiz ki üzerine güneşin doğup battığı her şeyin senin olmasından daha hayırlıdır.”
Allahu Azimüşşan güzeldir, güzeli sever. Cenâb-ı Hak, peygamberlere neyi emretmişse müminlere de onu emir buyurmuştur. İnsan, emri ilâhiyi yerine getirmek için kibirlenmeksizin, aklı ve bedeniyle gayret ederse bahtiyar olur. Allahu Teâla’nın emri haricinde, kendi anlayışıyla saadeti bulamaz.

Cehennemin Yılan Ve Akrepleri:

cehennemin yılanları ile ilgili görsel sonucu

Allah bizi onlardan korusun. Kur’ân-ı Kerîm’de bu konuya şöyle deği­nilmektedir:

Allah’ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayır olduğunu sanmasınlar. Bilâkis bu onların kotülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.” (Âl-i İmrân,

3/180)

Sahih-i Buharî’de… Ebû Hüreyre’den rivayet olundu ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Bir kenze (hazineye) sahib olup da zekâtını ödemeyen kimseye, kıya­met günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak karşısına gelecektir. O yıla­nın her bir gözünün üzerinde bir tane olmak üzere iki siyah noktası vardır. Sahibini iki çene kemiğiyle tutar ve ona: “Ben senin malınım. Ben senin hazinenim!” der.” Bu hadisin bir başka varyantında şöyle denmektedir: “… Sa­hibi o yılandan kaçar. Ama yılan onun peşini bırakmaz. Adam ona karşı eliy­le kendini korur. Ama yılan onun elini yutar, sonra da boynuna dolanır.

İnkâr eden, Allah’ın yolundan alıkoyanlara, bozgunculuklarına karşılık azâb üstüne azâb veririz:.” (Nahl, 16/88)

A’meş… Mesruk’tan rivayet etti ki; yukarıdaki âyet-i kerimenin tefsirin­de Abdullah b. Mes’ud şöyle demiştir: “Onlara azâb ettirmek için, uzun hur­ma ağacı gibi kuyrukları olan akrepler saldirtılır.”

Beyhakî… Abdullah b. Haris b. Cüz’ ez-Zebidî’den rivayet etti ki; Pey­gamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Doğrusu Cehennemde öyle yılanlar var ki, buhti develerinin boyunları gibi uzundurlar. Onlardan birinin ısırdığı kişi, zehirinin tesirini kırk bahar (yıl)boyunca hisseder.”

Ebubekir b. Ebi’d-Dünyâ… Peygamber (s.a.v.)’i gören ve onunla birlik­te Veda Hacci yapan Haccac b. Abdullah es-Sümalî’den rivayet etti ki; Ashab’ın önde gelenlerinden Nasr b. Necib, kendisine şöyle demiştir: “Doğru­su cehennemde yetmiş bin vâdî her vadide yetmiş bin mahalle, her mahalle­de yetmiş bin ev, her evde yetmiş bin daire, her dairede yetmiş bin yılan, her bir yılanın yanında yetmişbin akrep vardır. Kâfir ve münafık kimse, bunların hepsiyle karşılaşmadan varacağı yere varamaz.” (Beyhakî, ei-Ba’sü ve’n-Nüşur, 263)

Bu; mevkuf, cidden garip ve şiddetli derecede münker bir rivayettir. An­cak Buharî de Tarih’ül-Kebir’inde buna benzer bir rivayette bulunmuştur. Doğrusunu Allah bilir.

Bazı tefsirciler Gayy ve Esâm’dan da bahsetmişlerdir ki; bunlar, cehen­nem vadilerinden iki vadidir. Allah bizi bunlardan da korusun.

Aralarına bir cehennem deresi koyarız.” (Kehf, 18/53)

Bazıları bu âyette sözü edilen derenin, cehennemdeki kan ve irin deresi olduğunu söylemişlerdir.

Abdullah b. Amr ile Mücahid, bunun cehennem derelerinden biri oldu­ğunu söylerken, Abdullah b. Amr şu eklemeyi yapmıştır: “Kıyamet günün­de, doğru yolda olanlarla sapıklıkta olanlar, birbirlerinden ayrılacaklardır.

Beyhakî… Heşim b. Avvam b. Havşeb’den rivayet etti ki; Abdülcebbar el-Havlanî şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)‘in ashabından biri, Dımışk’a geldi. İnsanların çok dünyalık peşinde olduklarını gördü. “Bununnlara ne yararı olacak? İleride, önlerine galak çıkmayacak mı?” dedi. “Ga­lak nedir?” diye sorulunca, dedi ki: “Galak, cehennemde bir kuyudur. Acıl­ığında cehennemlikler oradan can havliyle kaçarlar.” Burada sadece “kaçar­lar” denmemiş; aksine “Can havliyle kaçarlar” denilmiştir. Bu dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

Kaynak: Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir

Cennete Girecek İlk Üç Kişi İle Cehenneme Girecek İlk Üç Kişi:


İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennete girecek ilk üç kişi ile cehenneme girecek ilk üç kişi bana arze-dildi. Cennete girecek ilk üç kişi şunlardır: ŞehidDünya köleliği kendisini Rabbine taatte bulunmaktan alıkoymayan köle. Çoluk çocuk sahibi olan (di­lenmekten utanan) iffetli fakirCehenneme girecek ilk üç kişi de şunlardır:(Halkına) musallat olan emir. Malındaki Allah hakkını ödemeyen servet sa­hibi. Böbürlenen fakir.

Sahih-i Müslim’de İyaz b. Muharhmed el-Mücaşiî’den rivayet olundu­ğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennet ehli şu üç kişidir: Sadaka veren, adaletli, başarılı sultan. Tüm yakınlarına karşı kalbi merhametli olan adam. Çoluk çocuk sahibi, dilenme­yen, iffetli müslüman. Cehennem ehli de şu beş kişidir: Her hususta size uyan, mal ve aile talebinde bulunmayan, yakışıksız işlerde bulunmasını en­gel olucu aklı olmayan zayıf (iradeli) kimse. Tamahkârlığı gizli olmayan, az bir şey için dahi hıyanette bulunan hâin kimse. (Geceleyin) sabaha varma­dan,(gündüzleyin de) akşama ermeden ailende veya malında sana mutlaka tuzak kuran adam. Cimri (ya da yalancı) adam. Hayadan uzak olan çok utan­maz adam.

Buharı ve Müslim’in sahihlerinde… Harise b. Vehb’den rivayet olundu ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Size cennetlikleri haber vereyim mi? (Onlar, şu kimselerdir): Horlanan her zayıf kimse ki, Allah’a yemin verse, Allah onun yemininin gereğini mut­laka yerine getirir. Cehennemlikleri size haber vereyim mi? (Onlar da şu kimselerdir): Her kaba tabiatlı, büyüklük taslayan mütekebbir kimse.

İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Amr’dan rivayet etti ki; Rasûlul-lah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cehennemlikler; kötü huylu, kaba tabiatlı, büyüklük taslayan, mal top­layan, iyiliği meneden kimselerdir. Cennetliklerse zayıf ve mağluplardır.

Taberanî… İbn Abbas’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

Cennetlik kişi o kimsedir ki; Allah, kulağım hakkında halkın hayırlı övgüleriyle doldurmuştur. Kendisi de hayırla yâd edildiğini işitir. Cehen­nemlik olan da, kendi kulakları, halkın hakkındaki kötü anmalarıyla duyan ve bunu bizzat işiten kimsedir.

Kadı Ebû Ubeyd Ali b. Hüseyin… İbn Abbas’tan rivayet etti ki; Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Cennete girecek adamlarınızı size haber vereyim: Peygamber cennette­dir. Sıddık cennettedir. Şehid cennettedir. Şehrin en uç noktasındaki kardeşi­ni sırf Allah rızası için ziyaret eden adam cennettedir. Cennetlik kadınlarınız da şunlardır: Şefkati doğurgan, kocası kendisine darıldığında gelip elini ko­casının üzerine koyan. Sonra da: ‘Sen benden hoşnud olmadıkça Allah’a ye­min ederim ki, uykuyu tadmayacağım’ diyen kadındır.

Önceki kısımlarda geçen sahih hadislerden birinde Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu görmüştük:

Cennete baktım. Oradakilerin çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Ce­henneme baktım. Oradakilerin çoğunun zenginler olduğunu gördüm.”

Kaynak – Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir

Hesab Görmeden Cehenneme Gidecekler

Hesab Görmeden Cehenneme Gidecekler

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:

“Altı (sınıf insan) hesab’dan önce cehennem ateşine girecek­lerdir.”

Sordular:

-“Ya Rasulallah! Onlar kimlerdir? Efendimiz (s.a.v.) hazretle­ri buyurdular:

1 – Âmirlerki, benden sonra zulüm ve zorbalık sebebiyle,

2 Arablar ki ırkçılıkları sebebiyle,

3 Dehhâklarki (köy, aşiret ağaları, oymak reisleri, şeyhler ve yetkililer), kibirleri sebebiyle,

4 Tüccârlarki hıyaneti sebebiyle,

5 Şehir ve köy ehliki cehaletleri sebebiyle,

6–  İlim ehli ise hased (ve kıskançlıkları) sebebiyle (hesab’dan önce cehenneme) girerler…[1]

Üç şey bütün hatâların aslıdır. Onlardan ittika edin, kendinizi koruyun ve onlardan sakının.

1–  Kibir,

2  Hırs,

3–  Hased (kıskançlık),

Sizi   kibirden   sakındırırım!   Çünkü   kibri   İblisi,   Âdem Aleyhisselâm’a secde etmemeye şevketti.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyan Tefsiri: 3/541-542.

Nefs Cehennem Suretinde Yaratıldı

cehennem,Şeytan’ın Hilesi,cehennem

Allâh-ü Teâlâ nefsi cehennemin suretinde yarattı. Cehennemde bulunan her dereke hasebiyle Allâh-ü Teâlâ nefiste bir sıfat ve kötü bir ahlak yarattı. O (nefs-i emmâre ve sıfatlan) cehennemin kapısıdır. Cehenneme girecek olanlar bu kapıdan girerler. Bundan cehennemin yedi derekelerinden derekeye girerler… 

Nefs-i Emarenin Yedi Sıfatı

Nefs-i emmârenin (cehenneme kapı olan) yedi sıfatı şunlardır:

1 Kibir,

2 Hırs,

3 Şehvet,

4 Hased (kıskançlık),

5 Gazâb,

6 Cimrilik,

7 Kin…

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyan Tefsiri: 3/606.

Yâ Rabbî! Bunları kendilerine şâhit kıl. Umulur ki, Cehennem ehli ameli işlemezler

20120603_19y4237-copy

Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmı yaratınca, belini kudretiyle mesh buyurduğu zaman, ondan iki avuç aldı. Birisini sağ tarafından, diğerini ise sol tarafından aldı. Her insanın zerresini birbirinden ayırdı. Âdem aleyhisselâm onlara baktı ki, onların zerreler gibi olduğunu gördü. El-Vâkı’a sûresindeki bir âyet-i kerimede meâlen, (İşte bu sağdakiler Cennet ehlinin amelini yapacaklarından, Cennetlik olanlardır. Bana bunların amellerinden bir fayda ve zarar yoktur. Bu soldakiler Cehennem ehlinin amelini yapacaklarından, Cehennemlik olanlardır. Bana bunlardan da bir fayda ve bir zarar yokturbuyuruldu.

Âdem Allahü teâlâya, (Yâ Rabbî! Cehennem ehlinin ameli nedir?diye sordu. Allahü teâlâ da, (Bana şirk koşmak ve gönderdiğim Peygamberlere inanmamak ve ilâhî kitaplarımda (Peygamberlere verilen kitaplar) olan emir ve nehyimi tutmayıp, bana isyân etmektirbuyurdu.

Bunun üzerine Âdem aleyhisselâm, Allahü teâlâya duâ ederek, (Yâ Rabbî! Bunları kendilerine şâhit kıl. Umulur ki, Cehennem ehli ameli işlemezler) dedi. Allahü teâlâ da, nefslerini şâhit yapıp (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?buyurdu. Hepsi, (Rabbimizsin. Biz şehâdet eyledik) dediler. Allahü teâlâ, melekleri ve Âdemi de şâhit tuttu ki, onlar Allahü teâlânın rubûbiyyetini ikrâr ettiler. Bu sözleşmeden sonra, onları tekrar eski mekânlarına gönderdi. Çünkü bunların hayatları yalnız ruhanî bir hayat idi. Cismânî bir hayat değildi. Allahü teâlâ bunları Âdem aleyhisselâmın sulbüne yerleştirdi. Ruhlarını kabz edip, arşın hazînelerinden birinde muhâfaza kıldı.

Bir babanın nutfesi ananın rahminde karar edip, çocuğun cismânî sûreti tamam olduğu zaman, henüz ölüdür. Melekûtî bir cevheri olduğundan, cesedin fenalaşması men edildi. Allahü teâlâ rahmde ölü olan bu çocuğa ruh vermeyi murâd buyurduğunda, arşın hazînelerinde bir müddet gizleyip muhâfaza buyurduğu ruhu, o cesede iâde eder. Çocuk o zaman hareket etmeye başlar. Çok çocuk vardır ki, anne karnında hareket eder. Vâlidesi bâzan işitir. Bâzan işitmez. Allahü teâlânın ruhlara, (Ben sizin rabbiniz değil miyimdiye sorduğu mîsâktan (sözleşmeden) sonraki ölüm yâni, ruhunu arşın hazînelerine göndermesi birinci ölüm ve şimdiki ana karnındaki hayat, ikinci hayattır.

Kaynak : Kurani Kerim’de Kiyamet ve Ahiret – Imam Gazali

Cehennem ki Cehennem……

Cehennem ki Cehennem,hell

Ömer bin Hattab (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu. Buyurdular:
-“Cebrail Aleyhisselâm (her zaman olduğundan daha farklı ve) rengi değişmiş bir halde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Cebrail Aleyhisselâm’a renginin değişmesini sordu ve buyurdu:
-“Ey Cebrail! Bana ne oluyor senin rengini değişmiş görüyorum?” Cebrail Aleyhisselâm, buyurdular:
-“Ben sana gelirken, Allâhü Teâlâ hazretleri, cehennem ateşinin (açılmasını ve) üflenmesini emretti.”
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Ey Cebrail! Bana cehennem ateşini anlat?” Cebrail Aleyhisselâm buyurdular:
-“Allâhü Teâlâ hazretleri cehennemi yarattığında onu tutuşturup yaktı.
(Cehennem, bin sene yandı; ancak beyaz oldu )
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak kırmızı oldu.
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak sarı oldu.
Sonra cehennem bin sene daha tutuşturuldu. Cehennem bin sene yandıktan sonra ancak; siyah oldu.
Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinden koz parçası dünyaya düşecek olsa dünya ehlini elbette yakardı.
(Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki. eğer cehennem ateşinden bir iğne ucu kadar açılacak olsa; yeryüzünde bulunan bütün canlılar elbette onun sıcaklığından ölürlerdi.)
Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, cehennem ateşinde yanmakta olan kâfirlerin elbiselerinden bir elbise eğer yerle gök arasında asılmış olsaydı, yeryüzünde bulunan bütün varlıklar onun sıcaklığından oluverirlerdi,
(Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinin hazenelerinden (bekçilerinden) biri eğer yeryüzüne görünüverseydi; ve (insanlar ve diğer) varlıklar da onun yüzüne baksalardı elbette hepsi onun yüzünün çirkinliği (korkunçluğu) ve kokusunun kötülüğünden hemen oluverirlerdi.
Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, eğer cehennem ateşinin halkalarından bir halka, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kitabında beyan ettiği zincirlerin halkalarından biri eğer yeryüzünün dağlarından birinin üzerine düşecek olsaydı elbette o dağı yerin tam altına kadar eritip delerdi. Yerin en alçak yerine varmadan durmazdı….)
Cehennemin yedi kapısı vardır. Bâzıları bazılarından daha düşüktür.
(Cehennemin kapılarının isimleri, yukarıdan aşağı sıralama¬sına göre:
1-Nâr,
2- Saîr,
3- Hutame,
4- Lezzâ,
5- Sakar,
6- Cahîm,
7- Hâviye.)
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-“Cehennemin bu yedi kapısının sakinleri kimlerdir?” Cebrail Aleyhisselâm buyurdu:
Birinci kapı: (Cehennemin en alt kapsıdır.) Orada münafıklar kalır. Hâviyedir.
ikinci kapı: Kendisinde müşrikler kalırlar. Adı Cehîm’dir.
Üçüncü kapı: Kendisinde Sâbiûn (yıldızlara tapanlar) kalırlar. Adı da, Sakar’dır.
Dördüncü kapı: Şeytan ve ona tâbi olanlar kalırlar. Adı,
Lezzâ’dır.
Beşinci kapı: Kendisinde Yahudiler kalırlar. Adı, Hutame’dir.
Altıncı kapı: Kendisinde Hıristiyanlar kalırlar. Adı, Saîrdir.
Yedinci kapı: Muvahhidlerin âsîlerinin kaldığı yerdir. Adı, nâr (ateş)tir Üç gün oraya girerler.

(Bu sıralama, cehennemin yedi katlı bir bina olarak düşündüğümüz zaman, en alt kattan üste doğru yedinci kata doğru çıkarak yapılan sıralamadır. Münafıkların kaldığı yer. cehennemin üstten birinci kat değil en alttan birinci katıdır…. Daha geniş bilgi için İmam Birgivi hazretlerinin Vasiyetnamesine bakınız.)

Selmân-i Farisî (r.a.) hazretleri (gidip), Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hallerini Fâtıma (r.a.)’a haber verdi.
Hazret-i Fâtıma (r.a.) (geldi.) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine sordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (de Cebrail Aleyhisselâm’ın anlattıklarını) ona haber verdi. Bunun üzerine Hazret-i Fâtıma (r.a.) sordular:
-“Cehennem ateşine nasıl (sürüklenip) girerler?” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Erkekler, sakallarından tutulup cehenneme atılır: kadınlar da saç örüklerinden tutulup cehenneme atılırlar!”
Sonra tevhid ehli olan mü’minler, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin şefaati ile cehennem ateşinden çıkarılırlar. Zîrâ,
“O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o, murada erdi.
Âyet-i kerimesi bu gerçeği beyan eder.”

Kenzûl-Ummâl: 39784, Eddürrül-Mensûr: c. 1. s. 300.
{Değişik lafızlarla)
Bu hadis-i şerifin sonunda mevcut olup, İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin Ruhu’l-Beyân’a almadığı şu cümleler vardır:
-“(Cebrail Aleyhisselâm cehennem ateşi hakkında Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine ge¬reken bilgiyi verdikten sonra.)
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Cebrail Aleyhisselâm’ın yüzüne baktı, ağlıyordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri sordular:
-“Sen ağlıyor musun? Ey Cebrail! Sen Allâhü Teâlâ hazretleri, katında yüksek derecelere sahip iken ağlıyor musun?” dedi. Cebrail Aleyhisselâm buyurdular:
-“Bana ne oluyor ki ben ağlamiyayıml Ağlamaya en müstehak olan kişi benim! (Bil¬miyorum!) Belki ben. Allâh’ü Teâlâ hazretlerinin ilminde şu anda olduğum halden başka bir hal üzereyim?
Bilmiyorum, belki Allâh’ü Teâlâ hazretleri, İblisi mübtelâ kıldığı şeylere beni de mübtelâ kılar. İblis meleklerin içindeydi!
Bilmiyorum, belki Allâh’ü Teâlâ hazretleri beni. Harut ile Mârutu mübtelâ kıldığı gibi mübtelâ kılar.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ağlamaya başladı. Cebrail Aleyhisselâm. ağlamaya başadı. İkisi beraberce ağladılar, ağlamaya devam ettiler, tâ ki bir nida geldi:
Ey Cebrail! Ey Muhammed (s.a.v.)l Allâh’ü Teâlâ hazretleri, ikinizide kendisine asî olmaktan korudu, emin kıldı. (Sızın ismet sıfatınız var!)! buyurdu.

Kenzûl-Ummâl: 39784, Eddürrül-Mensûr: c.1, s. 300,
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 4/308-312.

Berat Kâğıdı – Cehennem’den âzâd olduğuna dâir berât kâğıdı.


berat-kagidi-cehennemden-azad-olduguna-dair-berat-kagidi-berat-copy

Berat Kâğıdı –  – Cehennem’den âzâd olduğuna dâir berât kâğıdı.

Abdullah-ı Rûmî, bir sohbetinde Ebülleys-i Semerkandî’den naklen şöyle anlattı:

Bir târihte Bağdât’ta, zenginler hacca gidiyorlardı. Peygamber efendimizin aşkıyla yanan bir fakîr de, o sene hacca gitmeye niyet etti ve hac kâfilesiyle yola çıktı. Kâfile hareket etmeden önce, herkes eşi-dostu ile helâllaştı.

Şehir dışına çıkıldığında, zenginlerden biri bir fakîrin de hacca gittiğini görünce;

Bineğin yok, azığın yok. Sen hacca nasıl gideceksin? Bâri cebinde birkaç bin altının var mıdır?” diye alay etti.

Fakîr, bu zenginin alaylı sorusuna çok üzüldü ve;

Allahü teâlâ ne güzel vekîldir. Mahlûkâtın rızkını o vermektedir. Hepimiz O’nun verdiklerini yiyoruz.” diyerek, zenginin bulunduğu yerden mahzûn bir şekilde ayrıldı. Hac vazîfelerini yapana kadar da o zengine hiç görünmedi. Herkes Mekke-i mükerremeden, Medîne-i münevvereye yola çıktıkları zaman, o zengin, fakîri sağ sâlim tekrar karşısında görünce hayret etti ve;

Komşu, sen de buraya kadar gelip hac vazîfeni yapabildin mi?” diye sormaktan kendini alamadı.

Fakîr de;

Allahü teâlâya sonsuz hamdü senâlar olsun. Yüzümüzün karasına bakmayıp, bu mübârek makâmı ziyâret etmeyi nasîb etti. Geldim, Beyt-i şerîfi tavaf ettim. Sağ sâlim dönüyorum.” dedi.

Zengin;

Hacı efendi! Acabâ sana da berât verdiler mi?” diye sordu.

Fakîr; “Bu ne berâtıdır ki?” dedi.

Zengin;

Beyt-i şerîfi ziyâret edenlere, Cehennem’den âzâd olduğuna dâir berât kâğıdı verilir.” diyerek, koynundan herhangi bir kağıt çıkarıp fakîri aldattı.

Fakîr, berât kâğıdının kendisine verilmediğine çok üzüldü. Derhal geriye dönüp Harem-i şerîfe geldi. İki gözü iki çeşme hâlinde, kanlı yaşlar akıtarak çok inledi. Allahü teâlâya kırık bir gönülle duâlar etmeye, yalvarmaya başladı:

Ey âlemleri yaratan yüce Rabbim! Sen herşeye kâdirsin, ganî bir pâdişâhsın. İhsânların bütün kullarına her ân yağmaktadır. Cehennem’den âzâd olup orada incinmemeleri için kullarının bâzısına berat vermişsin. Bu fakîr kuluna berât verilmedi. Yoksa bu garîb kulun âzâd olmadı mı?” deyip bayıldı. Baygın hâlde iken, mânâ âleminden yanına bir kimse gelip;

Ey fakîr! Başını kaldır ve şu berâtını alıp arkadaşlarına yetiş!” diyerek elindekini ona verdi. O ânda fakîr kendine gelerek ayıldı. Elinde, dünyâ kâğıtlarına hiç benzemeyen, yeşil renkli nûrdan yazıları olan ve misk gibi kokan bir berât kâğıdı vardı. Kâğıdı defâlarca öpüp başına koyan fakîrin sevincinden neredeyse aklı gidecekti. Şükür secdesine kapandı. Ömründe hiç görmediği o berâtı, yüzüne ve gözüne sürdü, bağrına bastı ve koynuna sokarak arkadaşlarına yetişmek için hızlı adımlarla yürümeğe başladı. Arkadaşları, geriden fakîrin geldiğini görünce gülüşmeğe başladılar. Yanlarına soluk soluğa gelen fakîre alayla;

Cehennem’den âzâd olma berâtını alabildin mi?” diye sordular.

Fakîr de koynundan berâtını çıkararak;

İşte! Rabbimizin ihsânı olan berâtım!” diyerek, misk kokulu berâtını zengine sunuverdi. Herkes yerinde donakalmıştı. Berâtı alan zengin, nûrdan yazılarla fakîrin Cehennem’den âzâd olduğunu okuyunca, aklı başından gidip, atından düştü. Bir süre yerde baygın yatan zengini zor ayılttılar. Kendine gelen zengin, kâğıdı öpmeye, misk kokusunu koklamağa başladı. Kendi kendine de; “Vâh, vâh benim boşa geçen ömrüme! Keşke ben de bu fakîr gibi sâdık bir fakîr olsa idim. Onun kavuştuğu bu saâdete ben de kavuşsaydım. Bu fakîr, sadâkati sebebiyle bu mertebelere ulaştı. Ben ise zenginliğim sebebiyle gurûra kapıldım ve bundan mahrûm oldum. Bütün malımı versem, bu kâğıttakilerin bir noktasını alamam” diyerek âh eyledi. Gözlerinden kanlı yaşlar döktü.

Fakîr;

Hacı efendi! Berâtım sende kalsın. Sakla. Ben öldüğüm zaman kefenimin arasına koyun da kabrimde suâl meleklerine onu göstereyim.” dedi.

Hacı efendi berâtı büyük bir îtinâ ile koynuna koydu. Uzun yolculuktan sonra evlerine ulaştılar. Zengin olan hacı, berâtı sandığına koydu. Aradan günler geçti. Zengin, ticâret için başka memlekete gittiğinde, fakir vefât etti. Yıkayıp kefenlediler, fakat berâtını bulup kefenin içine koyamadılar. Fakîrin cenâzesini kabre defnettiler. Ancak birkaç ay geçtikten sonra, zengin ticâretinden döndü. Fakîri sorduğunda; “Sizlere ömür! Sen gittikten sonra vefât etti.” dediler.

Zenginin sanki dünyâsı başına yıkıldı. Çok ağladı ve;

O zavallının bende pek kıymetli bir emâneti vardı. Onu yerine getiremedim. Böylece vasiyetini yapamamış oldum. O âhirete göçtü, berâtı ise bende kaldı. Berâtını yanına koyamadım.” dedi. Hemen sandığın yanına varıp ağzını açtı. Fakat berâtı koyduğu yerde bulamadı. Tekrar tekrar aramasına rağmen yine bulamadı. “Kabrine gidip bakayım. Belki, birisi beratı alıp ona vermiştir.” dedi.

Kazma kürek alarak kabre gitti. Mezarını açmak istedi. O anda;

Kabri açma! Biz ona o berâtı verdik, dışarıda bırakmadık!” diyen bir ses işitti. Nereden geldiği belli olmayan bu ses karşısında zengin, düşüp bayıldı. Mânâ âleminde fakîri gördü.

Fakîr;

Ey hacı efendi! Allahü teâlâ sana selâmet versin. O berât bana verildi. Hamdolsun. Münker ve Nekîr meleklerine gösterdim. Onu görünce sorgu suâl bile etmediler. Bu berâtı almama hacdan dönerken sen sebeb olmuştun. Cenâb-ı Hak senden râzı olsun.” deyip kayboldu. Zengin ayıldığında, doğru evine gidip, fakir için hatimler okuttu. Yemekler pişirtip, yetimleri, fakirleri doyurdu.

Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye…..

İlgili resim

Allâhü Teâlâ hazretleri, mağfireti dileyeni ve tevbe edeni mağfiret eder. Allâhü Teâlâ hazretleri, hidâyeti dileyene hidâyet eder.
Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur.
Ancak elbiseler biçilmiş; (İman elbisesi, itaat elbisesi, nur elbisesi) şu elbiseleri giyenler cennetliktir denilmiş; ayrıca küfür, isyan, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir, denilmiştir, Kul, irâde-i cüz’lyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamamen serbest bırakılmıştır.

Binâenaleyh, İnsan irâde-i cüz’iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider,”

Ruhu’l-Meânîi c. 17, s. 213 ve c. 27, s. 83,

Cehennem Ehli

cehennem ehli ile ilgili görsel sonucu

Rivayet olundu:

Muhakkak ki kâfirin derisi kırk zira, dişleri uhud dağı misli, üst dudağı ta göbeğine değecek, etiyle derisinin arasında vahşi merkepler büyüklüğünde kurtlar (böcekler) olup derisiyle etinin arasında koşup tepişir. Derisiyle etinin arasında bulunan yılanlar. uzun boylu develerin boyunları gibi, akrepler de katır gibidirler…”
Bu ma’siyetsiz olarak ziyâdeden yaratılıp azap görmek değildir.
Lakin bu ziyâde kılındığı zaman, kulun üzerine ağırlıktır. Ağır olan nefis, cehennemin diğer azapları gibi kendisinin üzerine azap olur. Zincirler, tomruklar, akrep ve yılanlar gibi…

Bu konuda sahih hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:
Ibni Ömer (r.a.)’dan rivayet olundu: Efendimiz {s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Cehennem ehli cehennemde o büyütülür; hatta onlardan (her) birinin kulak yumuşağı ile omuzunun arası yedi yüz yıllık mesafe kadar olur. Cehennem ehlinin derilerinin kalınlığı yetmiş zira ve muhakkak ki azı dişleri de Uhud dağı kadar olur.” Müsned-i Ahmed: 4569,

-“Muhakkak ki kâfirin derisi cehennemde yetmiş iki zira kadar olur. Muhakkak ki kâfirin azı dişleri Uhud dağı kadar büyük olur. Kâfirin cehennemde oturacağı yer (oturak yeri) Mekke ile Medine arası kadar geniş bir yeri kaplar.” Kenz ül-Ummâi: 39519, Tuhfetü’l-Ahvezi: 2636.

Ed-Dürrül-Mensûr: c.2. s. 569; Cehennem ateşi secde yerlerini yakmayaca ğını Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bize haber vermektedir:
Ateş Adem oğlunu (yakıp) yer; secde yerleri hariç. Allâh’ü Teâlâ hazretleri, secde yerlerini yemeği cehennem ateşi üzerine haram kıldı.” Kenz ül-Ummâl: 18911,

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 5/249-250.

Tevhit Ehli ve Cehennem

lailaheillallah-muhammeden-resulullah-6

Rivayet olundu:
Bütün ümmetlerin (Âdem Aleyhisselâm’dan Efendimiz s.a.v. hazretlerine kadar gelen bütün peygamberlerin ümmetlerinden) muvahhid (Tevhit ehli ve mümin) olan büyük günah sahipleri, büyük günahlarından tövbe eden ve günahlarından pişman ol-madan ölen müminlerden cehenneme girenlerin kimi birinci kapısından cehenneme girerler.

(Birinci kapısından cehenneme giren bu günahkâr müminler) hatta;
1- Gözleri rengi gök olmaz
2- Yüzleri simsiyah olmaz,
3- Şeytanlarla beraber yakınlaşmazlar.
4- Zincirlere bağlanmayacaklar,
5- Hamım (kaynar su)dan içmeyecekler,
6- Cehennemin içinde katrandan elbiseler giymeyecekler,
7- Allâhü Teâlâ hazretleri onların secde yerlerini ateşe haram kıldı,
8- Allâhü Teâlâ hazretleri onların yüzlerini cehennem ateşine haram kıldı.
Bütün bunlar, secde etmelerinin (namaz kılmalarının) bere-ketiyledir.

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 5/251.

Cehennemin Sıcaklığı.

cehennem, kafirler,İslâm dininden irtidad etti dönen mürted olan,Zina nedir

Yezid bin Mürsed (r.h.) [ 1 ]`dan zikredildi.
Bir saat (bir an) bile göz yaşlarını kesemiyordu.
Sürekli ağlıyordu.
Kendisine bunun sebebi soruldu. Buyurdular:
-“Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri, beni işlediğim günahlardan dolayı ebedî olarak hamamda hapsetmeyi buyurmuş olsaydı; elbette bana göz yaşlarımı kesmemek üzerime hak olurdu.
Allâhü Teâlâ hazretleri üç bin senede tutuşturduğu cehennem ateşinde beni (günahkâr kulu) hapsedeceğini buyurdu.
Buna nasıl ağlamayayım?
Allâhü Teâlâ hazretleri cehennemi üç bin sene tutuşturdu.
Cehennem bin sene tutuştu. Ta ki kıpkırmızı oldu.
Sonra bin sene daha tutuştu. Ta ki cehennem bembeyaz oldu.
Sonra bin sene daha tutuştu, ta ki cehennem simsiyah kesildi.
Cehennem şu an karanlık gece gibi kapkaranlık ve simsiyahtır.
Böyle bir cehenneme nasıl göz yaşı döküp ağlamayayım ki?”

Fâcirİn Nimeti

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretleri buyurdular:
-“Facir kişinin nimet sahibi olmasına asla gıpta etmeyin!
Muhakkak ki onun arkasında hasis ve onu isteyen vardır. O da cehennemdir. Zira Allâhü Teâlâ buyurdu:
Ve her kime Allah hidayet ederse, o doğru yolu tutar; her kimi de dalalete bırakırsa, artık onlar için O’nun berisinden velîler bulamazsın ve biz onları kıyamet günü -kör, dilsiz, sağır oldukları halde- yüzleri üstü haşr ederiz! Varacakları yer cehennem! Her dindikçe onlara bir saîr artırırız.
(el-lsrâ: 17/97.)

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 5/254-255.
[ 1 ] – Yezid bin Mürsed (r.h.) Kimdir ?
Yezîd bir Mürsed, iyi bir eğitim gördü. Aklî ve naklî ilimlerde söz sahibiydi. Muaz bin Cebel, Ebü’d-Derdâ ve Ebû Zer Gifârî hazretleri gibi sahabelerden hadis-i şerif rivayet etmiştir. Vecd halinde yaşayan bir veli idi.
Valilik yapabilecek düzeyde idarî ve siyâsî bilgiye sahipti. 
Emevî Halifelerinden Velid bin Abdulmelik, Yezid bin Mürsed’i bir yere vali tayin etmek istedi. Yezid bu haberi duyunca valilikten kurtulmak için kürkünü tersine giydi. Eline bir parça ekmek ve az bir katık aldı. Sarıksız, cübbesiz ve ayakkabısız sokaklarda dolaşmaya başladı. Onun bu halini görenler, Yezid bin Mürsed delirmiş dediler. 
Velid bin Abdulmelik te onu vali tayin etmekten vazgeçti. 
Hilyetü’l-Evliyâ, c. 5, s. 187,

Ey kuş, dünyada beş vakit namazını eda eden kullarıma rahmet edip, cehennem ateşi…..


Marifetname – Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

Sidretülmüntehada olan meleklerin vasıflarını ve durumlarını,

Ve arşın horozu olan tavusun renklerini ve zikirlerini bildirir.

Ey aziz, malum olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak üzere demişlerdir ki: Hak Taala, sidretülmüntehada vekil kıldığı meleği, büyük bir cüssede ve acaip şekilde yaratmıştır.
Onun yetmiş yüzü vardır. Her yüzünde yetmiş ağzı vardır. Her ağzında yetmiş dili vardır. Her dili, başka bir lügatla Hak Taalayı devamlı tesbih eder.

Hak Taala, sidrede dörtbin saf melek yaratmıştır. Her saffın meleklerinin sayısı onbine yetmiştir.

Birinci safta olan melekler, sürekli secdeye varıp: “Sübhanallah” derler,

ikinci safta bulunan melekler, daima oturup: “Elhamdülillah” derler.

Üçüncü safta duran melekler, hep rükua varıp: “La ilahe illallah” derler.

Dördüncü safta kalan melekler, kıyamda durup: “Allahü ekber” derler.

Hak Taala, sidrede, yeşil zümrütten, minare şeklinde bir büyük direk yaratmıştır ki, sidreden yüksekliği yetmişbin fersah mesafededir. O direğin başında beyaz inciden büyük bir kubbe yaratmıştır. O kubbenin üzerinde tavus kuşu şeklinde, çeşitli cevherler renginde bir acaip melek yaratmıştır. Oun bin beşyüz kanadı vardır. Her kanadında yüzbin saçağı vardır. Her bir saçağı üzerinde üç satır yeşil yazıyla yazılmış yazılar vardır.
Birinci satırda: “Bismillahirrahmanirrahim“,
ikinci satırda: “La ilahe illallah Muhammedün resulüllah“,
üçüncü satırda: “Onun zatından başka her şey yokluğa mahkumdur
yazılmıştır. İşte buna arş horozu derler ki, o kanatlarını yaydıkça, onun saçaklarından cennettekiler üzerine nisan yağmuru gibi Hak’kın izniyle rahmet iner.

Namaz vakitlerinde, o arş horozu, kanatlarını birbirine vurup, feryat ile öter. Kanatlarının her bir saçağından başka bir sada peyga olup, cennetlerin ağaçlarının dallarını sabah rüzgarı gibi sallar. Onun ötüşünden, cennette olan huri ve gılman mesrur olup, odalardan başlarını çıkarıp, birbirlerini müjdelerler ki; “Muhammed sallallahüaleyhivesselamin ümmetinin namaz vakti gelmiştir. Şimdi hepsi ibadetle meşguldür.”

Hak Taâlâ, arş horozuna nida eder ki: “Ey kuş, niçin böyle feryat edersin?” O melek der ki: “Ey Allahım, mümin kulların dünyada sana ibadete yöneldikçe, ben onlar için senden rahmet isterim.” O zaman ona, Hak’kın hitabı gelir ki: “Ey kuş, dünyada beş vakit namazını eda eden kullarıma rahmet edip, cehennem ateşinden azat ederim. Naim cennetleriyle onları hisselendirir ve sevindiririm.” Bu hitap ile arş horozu hoşnut olmuştur. (Kudretiyle kainatı yaratan Allah münezzehtir. O, kainatları hikmetiyle benzersiz yaratmıştır. İlmiyle her şeyi kuşatmış ve her şeyi tek tek saymıştır.)

Kaynak : Marifetname – Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

Cehennemin Derekeleri – Münafık Kimdir?

Cehennemin Derekeleri - Münafık Kimdir,gayya_(cehennem_çukuru)_cehennemi_kuşatan_surlar

Cehennemin derekeleri yedidir…
Cehennemin tabakalarına “derekat” adı verildi. Çünkü bazıları bazıları üstünde, birbirlerini kuşatmış ve birbirinin ardı sıra geldikleri içindir.

Cehennemin derekâti, cennetin dereceleri gibidirler. Cennetin derecelerinde en yüksek olanın sevabı en büyük olandır. Cehennemin derekelerinde en alt ve en aşağıda olanın azabı da o derece şiddetlidir.

Derk ve Esfel

İbni Mesûd (r.a) hazretlerine, “Cehennemin en alt derekesi” soruldu. İbni Mesûd (r.a.) buyurdular:
-“Kapısı bulunmayan demirden kapısı bulunmayan bir tabakadır…

Münafık`in Azabı

Sual: Eğer sen, Münafıkın azabı neden kâfirden daha şiddetlidir?” diye soracak olursan:
Cevâb: Derim ki: Münafık, küfürde kâfir gibidir. Münafık kâfirden küfrüne fazla olarak, din ile istihza (Kur’ân-ı kerimi eğlenceye almak) ve Müslümanlara hud’a (hile yapmış)dir. Bütün bunlardan dolayı münafıklar, küfür cihetinden daha habis ve daha çirkindirler.

Münafık Kimdir?

Suâl: Eğer sen desen ki: “Münafık kimdir?”
Cevâb: Derim ki, Şeriatta münafık, imanını izhâr edip küfrünü gizleyen kişidir.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular.
“Üç (kötü davranış) vardır. Kimde bu şeyler (bulunacak) o-lursa o kişi münafıktır.. O kişi, oruç tutsa, namaz kılsa ve hatta kendisinin Müslüman olduğunu zannetse bile o münafıktır.
0 şeyler:
1 – Konuştuğu zaman yalan söyler.
2- Vaad ettiği zaman vaadinden döner.
3- (Bir şey) emânet bırakılsa ihanet eder.”

Sır Katibine Göre Münafık?

Hazret-i Hüzeyfe (r.a.)’a soruldu:
-“Münafık kimdir?”
-“İslâmı vasfedip; onunla amel etmeyendir!” buyurdular.

Nifak Zahir Oldu

Hasan-i Basrî (r.h.) hazretleri buyurdular:
-“(Daha önce nifak gizliyken) şimdi öyle bir zaman geldi ki, nifak beliriverdi; sarık sardı, kemer taktı, silah kuşandı, eline kılıcı aldı yani Haccâc…”

Şiddetli Azab Kimleredir?

Abdullah bin Ömer (r.a.) hazretleri buyurdular: Kıyamet günü en şiddetli azab üç fırkaya olacaktır.
1- Münafıklar.
2- Mâide ashabından kâfir olanlar ,
3- Âl-i Firavun’dur.
Allâhü Teâlâ hazretleri münafıklar hakkında şöyle buyurdu:
“Her halde münafıklar, cehennemin en alt tabakasındadır-lar. İhtimali yok; onlara bir kurtaracak da bulamazsın.” Teâlâ “Mâide ashabı” için söyle buyurdu:
“Allah buyurdu ki: “Ben onu sizlere elbette İndiririm, Fakat, ondan sonra içinizden her kim nankörlük ederse, artık onu âleminden hiç birine yapmayacağım bir azap ile tâzip ederim.”
Âl-i Firavun hakkında Allâhü Teâlâ buyurdular:
“Ateş!… Onlar sabah-akşam ona arzolunur dururlar. Saat kıyam edeceği gün de ‘Tıkın Âl-i Firavun’u en şiddetli azaba!”

Kaynaklar : Keşşaf; c. 1, s. 713, 293 
İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 5/782-783

CEHENNEMİN VASFI, ŞİDDET VE ZORLUĞU

CEHENNEMİN VASFI, ŞİDDET VE ZORLUĞU

Hz. Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi, aile fertlerinizi cehennem ate-şinden koruyunuz. Çünkü cehennemin yakıt maddes i insanlarla onların tapındıkları taş lardır. Cehennemde bulunan melekler (zebaniler), ağır sözlü ve sert muamele edicidirler. Allah’ın emirlerine asla karşı gelmezler. Ne emredilirse onu (eksiksiz olarak) yerine getirirler.”
(Tahrim Sûres i, ayet : 6)

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, Cebrâil’i meleklerinin başı olan Malik’e göndererek bir miktar ateş alıp yemeğ ini pişirmesi için, Adem peygambere vermesini emreder.
Cebrâil de Yüce Allah ‘ın emrini yerine getirmek üzere Malik’e başvurduğunda aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Malik:
– Ey Cebrâil! Ne kadar ateş is tiyors un?
Cebrâil:
– Bir hurma tanesi kadar.
Malik:
– Sana istediğin bu miktarı versem, kuşkusuz o ateş yerde ve gökte neye
dokunursa derhal eritir.
Cebrâil:
– Öyle ise yarısını verin.
Malik:
– Ey Cebrâil! Sana bu kadarını versem yine onunla yeryüzündeki bitkilere
dokunulduğunda hemen yanıp kavruluverirler.
Bunun üzerine Cebrâil (A.S.), Yüce Allah’a: “Ya Rabbi! Ne kadar ateş alayım?” diye sorar. Hz. Allah, Cebrâil’e bir zerre kadar almasını emir buyurur. Cebrâil de cehennem ateşinden bir zerre kadar alıp cennet ırmaklarından tam yetmiş tanesinde yetmiş kez yıkayarak onun hararetini hafifletir. Sonra da Adem peygambere getirir. Bu ateşi dağlardan birine koyan Adem peygamber, birde bakar ki, o bir zerrecik ateşin şiddeti
karşısında dağ eriyiverir, ateşde doğruca eski yerine gider. Geride sadece
taşlar arasında dumanları kalır. işte bugün kullandığımız ateş , cehennem
ateşinin sadece dumanlarından ibarettir.”

Ey akıl sahibi olan kişiler! Ocağınızın başında ısınırken üzerimize bir kıvılcım sıçradığında nasıl havaya sıçrıyoruz. Peki, ya öbür dünyada alevlerinin yükseldiği cehennem ateşine düşersek hâlimiz ne olur?

Kur’an-ı Kerim’de:
“Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere oraya (cehenneme) uğrayacakt ır. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine almış olduğu kaza ettiği bir şeydir. Sonra biz, takvaya ulaş anları kurtaracağız. Zâlimleri is e orada diz üstü düşmüş halde bırakacağız.” diye buyrulmaktadır.
Evet , cehenneme uğrayacağımızda şüphe yokken, kurtulacağımız şüphelidir. Cehennemle karşılaşmak ne kadar acıklı bir manzaradır ki, günahkarları alevli ve karanlık ateşler kaplar. Onlar, ateşin uğultusunu duyarlar. İşte o vakit, mahvolduklarını anlarlar. Herkesin dizlerinin bağı çözülür, dizüstü çökerler. Bu öyle bir korkunç manzaradır ki, günahı olmayanlar bile, ne olacaklar endişesiyle korkudan kas katı kesilirler.

Zebanilerden bir tellal çıkıp: “Dünyada kötülük peşinde koşup bunun için çalışan, iyilikleri ilerde yaparım diyerek uzun emeller peşinde koşan falanca kişi nerede?” diye ses lendiği zaman, o kişi hemen demir çengel ve tokmaklarla dövüle dövüle o şiddetli cehennem ateşine götürülüp atılır.
Cehennem ateş ine attıkları zamanda kendisine şöyle denilir:
“Tad (o azabı). Çünkü sen, (iddianca) çok şerefli, çok yüce idin.”
(Duhan Sûres i, ayet : 49)
Onlara: “Etrafı dar, karanlık, tehlikeli ve ebedi olarak kalacağınız, azab çekeceğiniz bu cehennemde yaşayın.” denir. Atıldıkları yerde cehennem ateşi yanar. Ve onlar da cehennem ateşinin birer yakacağı olurlar.

İçecekleri hamim, durakları cehennemdir. Zebaniler onları cehenneme attıkları zaman, Haviye cehennemi onları toplar. Artık onlar için bir ümit yoktur. Onlar için sadece helak üzerine helak vardır. Kurtuluşları imkansızdır. Ayakları, boyunlarına bağlı olduğu halde, günahtan yüzleri kararmış olarak feryat edip dururlar.

“Ey Malik! Biz cezamızı bulduk. Bu ateşten demir bukağılar bize ağır geldi.
Öyle ki, herseferinde derilerimiz eriyip akmakta. Ne olur bizi buradan çıkar.
Bir daha isyan etmek mi? Asla..” diye bağırış ırlar.
Fakat zebaniler:
“Boşuna. Kurtuluş ümidi, sizler için artık çok geç. Siz, buradan bir daha asla çıkamazs ınız. Sesinizi kesin ve bir daha konuşmayın. Çünkü siz, buradan çıkarılsanız bile, yine es ki halinize, küfür ve isyanınıza döners iniz.” dedikleri zaman, isyankarlar artık kendileri için bir kurtuluş ümidinin kalmadığını anlarlar.
Hayattaki fırsatlarını tamamen kaybettiklerinin üzüntüsü ile pişmanlık duyarlar. Ancak bu pişmanlıkları, onlara bir fayda vermez. Yüzükoyun cehennem ateşine yuvarlanırlar. Cehennem ateşi, bir anda her taraflarını sarar. Onların yiyecekleri, giyecekleri, içecekleri ve yatacakları sadece ateştir. Ateş dalgaları arasında kavrulur, katran gömleği içinde, demir tokmaklar altında, zincirlerin bedenlerine yaptığı eziyet içinde kıvranıp durur, inleyip figan ederler. Tencerenin kaynaması gibi beyinleride ha bire kaynayıp durur. Her inleyip bağırışlarında baş larından aşağı kaynar su dökülür. Derileri yüzülür, bağırsakları dökülür. Kafalarına demirden tokmaklarla her vuruluşta ağızlarından kar ve irin çıkar. Ciğerleri
susuzluktan yanar, etleri dökülür. Kemikleri çıplak kalır. Sonra kendilerine tekrar can verilir ve tekrar azab başlar. Çektikleri azab ile tabii olan ölümü çok arzularlar. Ancak bu da, onlar için imkansızdır.
Ayakları boyunlarına bağlı olduğu halde cehennemi yüzüstü dolaşırlar.
Yüzleri, kızgın demirler ve halkalar üzerine değer. Ateşin dalgaları tüm organlarına nüfus eder. Diğer yandan ise, cehennemin zehirli yılan ve akrepleri vücutlarına sarılıp ha bire ıs ırır. İş kence edip dururlar.
Bütün bunlar, cehennemliklerin bazı halleridir. Cehennemin azabları kuşkusuz çok daha fazla ve çok daha zorludur.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennemde yetmiş bin vadi vardır! Bu yetmiş bin vadide ise yetmiş bin kol vardır ve her kolda da yetmiş bin yılan ve yetmiş bin akrep… Gerek Kâfir, gerekse münafık cehennem ehli bunların hepsine uğramadan cehennemin dibine varamaz.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Hüzün kuyusundan (vadisinden) Allah’a sığınınız. O, cehennemde bulunan, cehennemin kendisinin bile günde yetmiş kez hararetinden dolayı Allah’a sığındığı bir deredir. Allah-ü Teâlâ, onu riyakar kulları için hazırlamıştır.”

Bu, cehennemin kolları ve vadileridir. O da, dünya şehvetleri nispetindedir.
Cehennemin kapıları da, kulun birbirinden büyük günahlar işlediği yedi azaları sayıs ındadır. En üst kapısı Cehennemdir. Ondan sonra alta doğru şöyle sıralanır: Leza, Hutame, Sair, Cehim ve en alt kapı olan Haviye..
Nasıl dünya şehvet lerinin sonu yoksa, Cehennemin en alt kapısı olan Haviye’nin derinliğinin de sonu yoktur.

Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki:
“Resulullah Efendimiz ile birlikte bulunuyorduk. Bir ara ağır bir şeyin yüks ekten düş erken çıkardığı gümbürtüye benzer bir ses duyduk.
Resulullah’a bu sesin neye ait olduğunu sorduk. Resulullah Efendimiz de:
“Bu yetmiş yıl önce cehenneme atılan bir taş idi. Ancak şimdi dibine indi.” diye buyurdu.

Bir kısım insanlar var ki, kendilerini tamamen dünya ve dünyalığ a adamış tır. Bir kısım ins anlar da dereceye kadar adamış tır. İşte kıyamet günü, ateşin onları kaplamalarıda bu nisbette olacaktır. Çünkü Hz. Allah, zerre kadar bile olsa zulmetmez. Kıyamet günü ins anların azabı çeşit çeşittir. Birinin azabı, asla diğerine benzemez. Herkesin azabı, isyanı ve günahı nis betindedir. Cehennemde azabı en hafif olan kimse bile, oradan kurtulmak için, tüm dünyayı seve seve feda ederdi.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü, cehennemliklerin azab bakımından en hafif olanı, kendisine ateşten iki nalın giydirilendir. O kimsenin beyni nalınların hararetinden dolayı kaynar.”

Şimdi cehennem azabının şiddet inden şüphe ediyorsan, dünya ateşine parmağını dokundurman kafi. Oysa ki, cehennem ateşi, dünya ateşinden kat kat şiddetlidir. Eğer cehennem halkı, cehennemde dünya ateşi gibi bir ateş bulsalar, sırf rahat lamak için oraya hücum ederlerdi.

Bunun için şöyle denildi:
“Dünyanın ateşi, rahmet suyu ile yetmiş defa yıkandı da, ancak insanlar ona dayanabildiler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah-ü Teâlâ, cehenneme bin yıl yanmasını emretti. Cehennem de tam bin yıl yandı, an cak kızardı. Sonra bin yıl daha yandı ve ağardı. Bin yıl daha yanınca da, karardı ve hala kararmış durumdadır.”

Yine sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennem Rabbine şikayette bulunarak şöyle der: “Yâ Rab! (Öyle bir hale geldim ki) Ateşim kendi kendimi yiyip duruyor” Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ, cehenneme iki nefes alması için müsaade verdi. Bundan dolayı yazın şiddetli sıcağı cehennemin nefes vermes inden, kışın şiddetli soğuğu da cehennemin nefes almasındandır.”

Enes bin Malik diyor ki:
“Dünyada en fazla zevk ve sefa süren Kâfiri getirip cehenneme daldırın.” denir. Kâfiri cehenneme getirdikten sonra kendisine: “Dünyada hiç zevk ve sefa geçirdin mi?” diye sorarlar. Kâfir kul: “Hayır” diye cevap verir.
Bundan sonra dünyada en fazla sıkıntı ve ızdırap çeken mü’min kulu getirip cennete koyun.” denir. Bunun üzerine mü’min kulu getirip cennete koyarlar. Kendisine: “Ömründe hiç sıkıntı çektinmi?” diye sorarlar. Mü’min: “Hayır” diye cevap verir.

Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki:
“Eğer bir mescidde yüzbin kişi veya daha fazla kişi olsa da, cehennemliklerden birisi bunların üzerine nefes verse, onun şiddetinden hepsi helak olurlardı.”
“Cehhenemin ateşi, yüzlerine vurup yakacak” ayet -i celilesinin tefsirinde âlimlerden biris i: “Bu, yalnız bir defa ateşin yüzlerine değmesi demektir ki,birinci ateş ile onların yüzleri ayaklarına dökülür.” demiştir.

Cehennem ehlinin içeceği irinli su ve kaynar sular olacaktır. Susuzluktan ciğerleri yanıp da “Su! Su!..” diye bağırdıkları zaman içecek olarak kendilerine zorla irinli su verilir.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Eğer cehennem irinlerindin bir kova dünyaya dökülseydi, kokusundan bütün dünya pis pis kokardı.”

Ayet -i celilede buyruluyor ki:
“Ona orada irinli su içirilecektir. Öyle ki, o bunu zoraki içmeye çalışacak, bir türlü boğazından geçiremiyecek. Her yandan kendisine ölüm gelecek. Oysa ki, ölmeyecekt ir.” (İbrahim Sûres i, ayet : 16, 17)¨

Onların yemekleri de zakkumdur.
Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:
“Siz ey sapkın ve inkar ediciler!.. Muhakkak ki, zakkum ağacından yiyecek kimselers iniz. Öyle ki, karınlarınızı hep ondan dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceks iniz.” (Vâkıa Sûres i, ayet : 51 – 55)

Diğer bir ayet-i celilede ise Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, o (zakkum), o çılgın cehennem ateşinin dibinde (bitip ) çıkacak olan bir ağaçtır. Ki, bunun tomurcukları, şeytanların başı gibidir.
Kuş kusuz onlar bundan yiyecek ve karınlarını bununla dolduracaklardır.
Sonra üzerine de kendileri için hazırlanmış olan çok sıcak bir su ile karıştırılmış bir şarap verilir. Sonra dönüp gidecekleri yer, şüphesiz yine cehennemdir.”
(Saffat Sûres i, ayet : 64 – 68)

Diğer bir ayet-i celilede ise şöyle buyrulur:
“Çünkü bizim yanımızda ağır bukağılar, yakıcı ateş , boğazda tıkanıp kalan yiyecek ve elem verici azab vardır.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Eğer zakkumdan bir katre denizlere dökülse, hayatı bozardı. Ya yemekleri zakkum olanların hali nasıldır?”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah’ın terkip ettiğine heves edin. Azabı, ikabı ve cehennemi gibi korkuttuğu şeylerden kaçının. Çünkü cennet nimetlerinden bir parçacığı dünyalığınızda bulunmuş olsaydı, size onu güzelleştirirdi. Eğer cehennemden bir damla dünyanızda bulunsaydı, dünyayı sizin için zindan ederdi.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Zaman gelir cehennemlikler öyle bir acıkır ki, bunun tesiri bütün o şiddetli cehennem azabına karşı eşit olur. Her yemek diye feryat ettiklerinde kendilerine, açlığa faydası olmayacak ve onları beslemiyecek olan zehirli dikenlerden yemek verilir. Fakat bunları s indiremezler. Hemen akıllarına,dünyada yemekleri hazmetmede şarap kullandıkları gelir ve şarap is terler.
Kendilerine şarap olarak dikenli bardaklarda irin verilir. Onlar irini ağızlarına yaklaşt ırdıklarında dikenler yüzlerini yırtarlar. İçtikleri midelerine indiği vakit , midelerini parça parça eder. Cehennemin hazin’lerini çağırıp:
“Ne olur, Allah’a duat et de bir gün olsun azabımızı hafifletsin.” diyerek yalvarırlar. Bunun üzerine cehennem zebanileri onlara: “Size açık delillerle peygamberler gelmedi mi?” diye sorarlar. Onlar da “Evet geldi. (Ancak biz inanmadık.)” diye cevap verirler. Zebaniler: “Öyleyse, şimdi yalvarın yalvarabildiğiniz kadar. Kâfirlerin duası boşunadır.” derler. Onlar: “Bime Malik’i çağırın.” derler. Malik’i çağırdıklarında, onlar Malik’e: “Rabbimiz, hakkımızda iyi bir hüküm versin.” derler. Malik: “Siz burada kalacaksınız.”
der. (Bunların bu yalvarışları ile Malik’in olumsuz cevap vermesi arasında tam bin yıl geçer.) Bu sefer kendi kendilerine: “Biz en iyisi Allah’a yalvaralım. Çünkü bizim için Allah’tan daha hayırlısı yoktur.” derler.
Allah-ü Teâlâ’ya: “Ey Rabbimiz! Şekavetimiz üstün geldi, biz sapıklıkta kaldık. Bizi cehennemden çıkar. Bir daha isyana dönersek, o zaman biz zâlimlerden oluruz.” derler. Ancak Allah-ü Teâlâ onlara: “Sesinizi kesin. Bir daha konuşmayın.” diye buyurur. İş te o vakit onlar, gerçekten kendileri için hiçbir iyilikten ümit olmadığını anlarlar. Hasret ve pişmanlık içinde kalırlar.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah-ü Teâlâ’nın kendisine mal verdiği kimse,zekatını vermezse, kıyamet günü o malı iki boynuzlu zehirli bir yılan suretinde, iki gözü üzerinde siyah nokta olduğu halde kıyamete dek boynuna dolanır ve dudaklarını ısırarak:
” İş te, ben senin malın ve senin biriktirdiğin paranım.” der. Allah-ü
Teâlâ’nın fazlından kendilerine verdiğini (harcamakta) cimrilik yapan kims eler, sakın bunun kendileri için bir hayrı olduğunu sanmasınlar.” (Ali İmran Sûres i, ayet : 56)

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bunların akıttıkları zehirin harareti kırk yıllık yoldan alınır. Yine orada, her biri bir katır büyüklüğünde olan akrepler vardır. Onların akıtt ığı zehirlerin harareti kırk yıllık mesafeden alınır.”
Bu yılan ve akrepler, dünyada cimrilik hastalığına yakalananlara musallat olur. Bu has talıklardan kendinizi koruyun, kıyamette bu yılan ve akreplerden korunur. Allah-ü Teâlâ, cehennemliklerin vücutlarını,cehennem ateşine dayanmaları için büyük yaratır. Öyle ki, bir diş lerinin büyüklüğü Uhud dağı büyüklüğünde olur. Bir dişleri Uhud dağı büyüklüğünde olursa, varın siz düşünün bedenlerinin büyüklüğünü.
Onların bu iri cüsseli vücutlarının her parçasında, cehennem azabı, yılan ve akreplerin zehirlerinin acısını mütemadiyen duyarlar.

Kur’an-ı Kerim’de buyruldu ki:
“Derileri piştikçe, azabı tadıp durmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz.”
(Nis â Sûres i, ayet : 56)

İslam büyüklerinden Hasan, bu ayetin tefsirinde der ki:
“Cehennem her gün yetmiş defa vücutlarını yakar, eritir ve her defasında “Eski halinize dönün.” denir. Onlar da eski hallerine dönerler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü cehennemi yetmiş bin yular ve her yulara yetmiş bin melek yapışmış olduğu halde mahşer alanına getirirler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennem halkı ağlamaya başlar. Öyle bir ağlama arız olur ki kendilerine,
gözyaşları tükenirde kan ağlamaya başlarlar. Yüzlerinde yarıklar meydana gelir. Gözlerinden kan yaşlar (öyle büyür ki) bir ırmak olup üzerlerinde gemi bile yürütülür.”
Onlar, böye ağlayıp sızladıkları “vay hâlimize” diyerek yardım diledikleri sürece kendileri için bir ferahlık vardır. Fakat onlar, bundan da men olurlar.

Muhammed bin Ka’b diyor ki:
– Cehennemliklerin beş duası vardır. Hz. Allah, onların dört duasına icabet eder. Beş incis inde ise, artık onlar konuşamazlar. Onların birinci duaları:
“Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün. İki defa da dirilttin. İş te günahlarımızı itiraf ettik. Şu cehennemden çıkmak için bir yol var mı?” (Mü’min Sûres i, ay et : 11)
Allah-ü Teâlâ onlara cevap olarak şöyle buyurdular:
“Bunun nedeni şudur: Bir olarak Allah’a dua edildiğinde siz küfrettiniz.
Eğer ona ortak koşulursa bunu hemen tastikliyordunuz. Artık hüküm, O çok yüce, O çok büyük Allah’ındır.” (Mü’min Sûres i, ayet : 12)

Cehennemlikler ikinci dualarında şöyle derler:
“Ey Rabbimiz gördük, işittik, şimdi bizi, dünyaya geri döndür de güzel amelde bulunalım.” (Secde Sûres i, ayet : 12)
Allah-ü Teâlâ onlara cevap olarak şöyle buyurur:
“Oysa siz daha önce (dünyada), “Bizim için (dünya mal ve servet lerinden) ayrılış yoktur.” diye yemin etmemiş miydiniz?” (İbrahim Sûres i, ayet : 44)

Onlar, üçüncü defasında şöyle duada bulunurlar:
“Ey Rabbimiz!.. Bizi çıkar. Yaptığımızdan bambaşka bir amel yapacağız.” (Fâtır Sûres i, ayet : 37)
Allah-ü Teâlâ, onlara cevap olarak şöyle buyurur:
“Size iyice düşünecek olan bir kimsenin düşünebileceği, öğüt kabul edebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size (azab ile) korkutan da gelmişti. Şimdi tadın (o azabı). Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Fâtır Sûres i, ayet : 37)

Onlar dördüncü defasında şöyle dua ederler:
“Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize galebe etmişti. Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (küfre dönersek) artık hiç kuşkusuz, biz zâlimlerdeniz.”
(Mü’min Sûres i, ayet : 106, 107)
Hz. Allah, onlara:
“Yıkılıp gidin içerisine. Bana bir şey söylemeyin.” diyerek cevap buyurur.

Bundan sonra cehennemlikler artık bir daha konuşmayacaklardır ki, bu, onlar için en büyük azaptır.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü, ölüm besili bir koç suretinde olduğu halde ortaya getirilir.
Ve herkesin gözü önünde cennet ile cehennem arasında boğazlanır. Sonra
da şöyle denir: “Ey cennet halkı! İşte sizin için bir daha ölüm yoktur.
Ebedi olarak buradasınız. Ey cehennem halkı! Sizin için de bir daha ölüm yoktur.
Ancak sizde ebedi olarak oradasınız.” denir.”

Hasan Basri diyor ki:
“Bin yıl cehennemde yandıktan sonra çıkacak olan mü’min vardır.
Keş ke onun yerinde ben olsam.”

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam-ı Gazali

Rüşvet Ehli Cehennemliktir.

Rüşvet,Rüşvet Ehli Cehennemliktir. Ehli Cehennemliktir.

Hadis-i şerifte buyuruldu:
Haramdan meydana gelen her ete en layık olan şey cehennem ateşidir.
-“Allâhü Teâlâ hazretleri, rüşvet veren, rüşvet alan ve rüşvete aracı olana lanet etti.
Hadis-i şerifin metninde geçen kelimesinden murad, rüşvet alan ile rüşvet veren arasında yürüyen ve aracılık yapan kimsedir. [Müsned-i Ahmed: 21365,]

Memur ve Rüşvet

iş görmekle vazifeli memurların rüşvet almaları haramdır. Çünkü Müslümanların işlerini mal karşılığı olmaksızın görmek (görevli ve yetkili kişilere) vaciptir.
Onların bu iş karşılığında ayrıca (ücret veya) rüşvet almaları haramdır.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/516.

Allah’ı ara da, bana cehennemde hangi odayı ayıracağını sor!

Şehir içi dolmuşların birinde 20 yaşlarında ince elbiseler giyinmiş genç bir kız, utanma duygusunu parçalar bir şekilde,açılıp saçılmış fitne sergiliyordu. Arkasında saçı sakalı ağarmış ihtiyar, genç kızın halinden dolayı arkasında utançla oturuyordu. Kızın kulağına eğilerek edeple şöyle fısıldadı:

Ey kızım sana yakışan örtünmektir.Tesettür, insan kurtlarının iştahını kabartan bu şeffaf elbiseden daha faziletlidir. Hem bu hayâyı parçalar fitneye sürükler.”

Genç kız şöyle dedi: Sana ne? kabrime benimle beraber mi gireceksin? Cennete ve cehenneme koymak senin elinde mi?

Kız ahmaklaşmış, adamın üzerine gitmeye başlamıştı. Sonra cür’eti ve utanmaz tavırlarını artırdı,adamla alay ediyor şöyle diyordu: Al işte cep telefonum. Allahı arada, bana cehennemde hangi odayı ayıracağını sor!

Ve çirkin bir kahkaha attı. Adam çekindi. Allaha sığındı. Allah bana yeter. O ne güzel vekildir dedi ve sustu. Bu cahil kıza nasihat edeceğine pişman oldu. Sessiz geçen 10 dakikadan sonra şoför durağa gelmiş, herkes inmeye başlamıştı. Herkes genç kızın da inmesini bekledi. O arabanın kapısının yakınında oturuyordu ve uyuyup kalmıştı.

Adama onu uyandırmasını söylediler. Adam çekinerek onu hafifçe sarstı ve kız yere seriliverdi. Ruhunu yaradanına çoktaaan teslim etmişti. Yolcular, gördükleri duruma hayret ederek titrediler ve biz Allah’tan geldik ona dönücüleriz dediler. Genç kız yaratıcısıyla alay etmişti. İşte cep telefonum demişti, Allahı ara bana cehennemde hangi odayı ayıracağını söyle diyordu.Ve bu söylediklerinin ardından da Rabbine doğru yola çıkmıştı. İşte, hayatı Rabbiyle dalga geçtiği sırada sonlanmıştı. Bu ibret tablosu şu hadisi hatırlatıyor.

Şüphesiz kul ucunun nereye varacağını düşünmeden, Allah’ı gazaplandıracak bir söz söyler bu sayede cehennemi boylar.”

Unutmayın bilmeden önem vermeden söylediginiz sözler sizin helakınıza neden olabilir.

GÜLEREK GÜNAH İŞLEYEN AĞLAYARAK CEHENNEME GİRER

Hz. Mûsâ ve Hızır Aleyhimesselâm birbirlerinden ayrılacakları zaman Mûsâ Aleyhisselâm:
Bana nasihatte bulun.” dedi. Hızır Aleyhisselam:
Yâ Mûsâ, inatçı olma. İşin olmayan yere gitme. Sebepsiz yere gülme. Birisi hata işlerse hatasından dolayı onu kınama. Kendi hataların için daima ağla.” buyurmuştur.

Avf bin Abdullâh’ın (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gülmezdi, ancak tebessüm ederdi. Bir tarafa döneceği zaman mübarek yüzünün tamamını çevirirdi.

Akıllı müslümanın kahkaha ile gülmesi uygun olmaz. Dünyada az da olsa kahkaha ile gülen âhirette çok ağlar. Böyle olunca dünyada çok gülenin âhirette hâli nice olur? Nitekim Allâhü Teâlâ, Tevbe sûresinin, 82. âyetinde -meâ-len- “Az gülsünler, çok ağlasınlar….” buyurmuştur.

Rebî’ bin Haysem (r.a.) bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: “Kâfir ve münâfıklar yaptıklarından dolayı dünyada az gülsünler âhirette cehennem ateşinde çok ağlasınlar.

Hasan-ı Basrî Hazretleri “Arkasında cehennem ateşi olduğu halde gülene, önünde de ölüm olduğu halde sevinene şaşarım.” demiştir.

Hasan-ı Basrî Hazretleri kahkaha ile gülen bir gence rastladı. “Evladım, sırat köprüsünden mi geçtin?” “Hayır.” “Cennete gideceğin yahut cehennemden kurtulduğun mu sana bildirildi?” “Hayır.” O halde niye gülüyorsun?
Hasan-ı Basrî Hazretlerinin sözleri o gence öyle bir tesir etti ki o günden sonra bir daha kahkaha ile güldüğü görülmedi.

Tâbiîn devri âlimleri bir nasihatta bulundukları zaman insanların kalbine tesir ediyordu. Zira onlar ilimleriyle amel ettiklerinden sözleri başkasına fayda veriyordu. Fakat günümüz âlimleri ilimleriyle amel etmedikleri için insanlara da faydası olmuyor.

İbn-i Abbas (ranhümâ) “Gülerek günah işleyen ağlayarak cehenneme girer.” buyurmuştur.
Dünyada çok gülenler âhirette en çok ağlayacak olanlardır. Dünyada (günahlarına) çok ağlayanlar da cennette çok güleceklerdir.

Kaynak: Tenbîhü’l-Gâfilin

18 Ağustos 2017 Cuma

Kulun Allah'a Olan Muhabbeti Hakkında Şer'î deliller

allah için sevmek sözleri ile ilgili görsel sonucu


Tüm müslümanlar gerek Allah'a, gerekse Hz. Peygamber'e muhabbetin her müslüman için farz olduğunda ittifak etmiştir. Acaba olmayan birşey nasıl farz kılınır? Acaba sevginin tabiî meyvesi olan ibadetle nasıl tefsir edilir? Elbette meyvesinden önce sevginin olması lâzımdır. Ondan sonra insan sevdiğine itaat eder.
Ayetler
Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler!(Maide/53)
İman edenler ise en çok Allah'ı severler.(Bakara/165)
Bu ayetler, muhabbetin ve muhabbette insanların değişikliğini isbata delildir.
Hadîsler
Hz. Peygamber, Allah'a olan sevgiyi, birçok hadîsinde imanın şartından kılmıştır.
Ebu Rezîk Akilî şöyle sordu1:'Ey Allah'ın Rasûlü! İman nedir?' Hz. Peygamber şöyle cevap verdi:
Allah ve Rasûlü'nün senin nezdinde her şeyden daha sevimli olmalarıdır,2
Sizden bir kimsenin nezdinde Allah ve onun Rasûlü her şeyden daha sevimli olmadıkça kişi iman etmiş sayılmaz.3
Ben bir kişinin nezdinde aile efradından, malından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça o kişi iman etmiş sayılmaz.4
Bu hadîsin başka bir rivayetinde 'onun nefsinden de' ziyadesi vardır. Durum nasıl böyle olmasın?
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuuz ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, elçisinden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevgili ise, o halde Allah'ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.(Tevbe/24)
Allah Teâlâ bunu tehdit ve kişinin bu hareketinin inkâr sadedinde olduğunu göstermek için sevketmiştir. Hz. Peygamber de muhabbeti emrederek şöyle buyurmuştur:
Size gıda olarak verdiği nimetlerden dolayı Allah'ı seviniz. Beni de Allah'ın sevmesinden dolayı seviniz!5
Bir kişi şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Ben seni seviyorum!
- O halde fakirlik için hazırlan!
- Muhakkak ki ben Allah'ı da seviyorum.
- O halde bela için de hazırlan!6
Hz. Ömer'den şöyle rivayet ediliyor: Ashabdan Mus'ab b. Umeyr, sırtında kemer gibi yaptığı bir koç derisi olduğu halde Hz. Peygamber'e geldiğinde Hz. Peygamber ona bakıp şöyle dedi:
Şu Allah tarafından kalbi nûrlandırılmış kişiye bakınız! Ben onu anne ve babasının yanında kendisini en tatlı yemek ve içkilerle besledikleri halde gördüm. Allah ve Peygamber sevgisi onu gördüğünüz hale davet etti. (O da icabet etti!)
Meşhur bir haberde şöyle vârid olmuştur: İbrahim (a.s) ruhunu kabzetmek üzere gelen ölüm meleğine 'Sen hiç dostunu öldüren bir dost gördün mü?' diye sorunca, Allah Teâlâ ona vahiy göndererek 'Sen hiç sevdiğinin huzuruna varmaktan çekinen bir dost gördün mü?' dedi. Bunun üzerine İbrahim (a.s) 'Ey ölüm meleği! Hemen ruhumu kabzet'! dedi.
Bu durumu ancak bütün kalbiyle Allah'ı seven bir kul bulabilir. Bu kul ölümün sevdiği ile birleşmeye sebep olduğunu bilince hemen ölüme doğru atılıverir. Çünkü Allah'tan başka bir sevdiği yoktur ki ona iltifat etsin.
Hz. Peygamber bir duasında şöyle demiştir:
Yârab! Kendi muhabbetini ve seni sevenin sevgisini ve beni sevgine yaklaştıran şeyin sevgisini bana ihsan eyle! Sevgini soğuk sudan bana daha sevimli kıl!7
Bir bedevî Hz. Peygamber'e gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kıyamet ne zaman kopacaktır?' diye sordu. Hz. Peygamber 'Kıyamet için ne hazırladın?' dedi. Bedevî 'Kıyamet için ne fazla namaz ve ne de oruç hazırladım. Ancak ben Allah'ı ve onun Rasûlü'nü seviyorum' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi: 'Kişi sevdiğiyle beraberdir'.8
Enes der ki: 'İslâm'dan sonra bu olay ile sevindikleri kadar müslümanlarm hiçbir şeyle sevindiklerini görmedim!'
Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
Hz. Ebubekir (r.a) şöyle demiştir: 'Kim Allah'ın gerçek muhabbetini tadarsa, bu onu dünya talebinden uzaklaştırır ve bütün halktan ürkütür!'
Hasan şöyle demiştir: 'Rabbini tanıyan onu sever! Dünyayı tanıyan ona zâhid olur! Mü'min bir kimse oynayıp gaflete dalmaz! Düşündüğü zaman üzülür!'
Ebu Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: 'Allah'ın kulları içinde öyle bir grup vardır ki cennet ve cennetin içindeki nimetler bile, onları Allah'tan uzaklaştırmaz. Onlar dünya ile nasıl Allah'tan uzaklaşacaklardır?'
Rivayet ediliyor ki Hz. İsa (a.s) bedenleri zayıf düşmüş, beti benzi uçmuş üç kişinin yanından geçerek kendilerine şöyle sordu: 'Sizi bu hale getiren nedir?' Onlar 'Ateş korkusu!' dediler. Hz. İsa 'Korkan bir kimseyi emniyete kavuşturmak Allah Teâlâ'nın üze-rine haktır' dedi. Sonra onları geçti. Başka bir üç kişiye rastladı. Baktı ki onlar daha zayıf, benizleri daha uçuk. 'Sizi bu hale getiren nedir?' diye sordu. Onlar 'Cennete olan şevkimiz!' dediler. İsa (a.s) 'Size umduğunuzu vermek Allah'ın üzerinde bir hak oldu' dedi. Sonra onları geçip üçüncü bir gruba rastladı. Baktı ki onlar daha zayıf ve benizleri daha uçuk... Sanki onların yüzünde bir nûr vardır. 'Sizi bu gördüğüm dereceye ulaştıran nedir?' dedi. Onlar 'Biz Allah'ı (c.c) seviyoruz! (Bizi bu hale getiren Allah sevgisidir)' dediler. İsa (a.s) 'Mukarrebler sizlersiniz! Sizsiniz mukarrebler! Sizsiniz mukarrebler!' dedi.
Abdülvahid b. Zeyd 'Kar içerisinde dikilen bir kişinin yanından geçerken 'Sen üşümez misin?' dedi. Adam 'Kimin içinde Allah muhabbeti varsa o üşümeyi hissetmez!' diye cevap verdi.
Sırrı es-Sekatî'den şöyle rivayet edildi: 'Kıyamet günü ümmetler peygamberlerinin adıyla 'Ey Musa ümmeti!' Ey İsa ümmeti! Ey Muhammed ümmeti! diye çağrılırlar. Allah'ın muhibleri ise bu şekilde çağrılmazlar. Onlar 'Ey Allah'ın velî kulları! Allah'a geliniz!' diye çağrılırlar. Bu sesleri işittikleri zaman kalpleri neredeyse çatır çatır çatlar".
Harem b. Hayyan dedi ki: 'Mü'min rabbini tanıdığı zaman sever! Sevdiği zaman yönelir. Yönelmenin tadını aldığı zaman dünyaya şehvet gözüyle, ahirete de fetret gözüyle bakmaz!'
Mü'minin bu dünyada hasret çekmesi, ahirette istirahat etmesi demektir.
Yahya b. Muaz şöyle dedi: 'Allah'ın affı bütün günahları kapsar! O'nun rızası acaba nasıl olur? O'nun rızası bütün emel ve is-tekleri kapsar! O'nun sevgisi acaba nasıl olur? O'nun sevgisi akılları deşete sevkeden Acaba O'nun muhabbeti nasıldır? O'nun muhabbeti O'ndan başkasını unutturur. Acaba O'nun lûtfu nasıldır?'
Bazı (semavî) kitablarda şöyle vârid olmuştur: 'Ey kulum! Senin hakkın için ben sana muhibim. Senin boynundaki hakkımın hatırı için sen de bana muhib ol!'
Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'Hardal tanesi kadar muhabbet, bana muhabbetsiz yetmiş senelik ibadetten daha sevimli gelir!'
Yine Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'İlâhî! ben senin avlunda duruyorum. Çocukluktan beri senin senânla meşgulüm. Beni yanına aldın. Marifetinle bana gömlek giydirdin. Lütfunla bana imkân verdin. Beni haller içerisinde evirip çevirdin. Örtmek, tevbe, zühd, şevk, rıza ve muhabbet içerisinde beni haşr u neşr ettin. Havuzlarından bana içirdin. Bahçelerinden bana yemek imkânını verdin. Emrine yapıştığım, kavline aşık olduğum halde bunları bana yaptın. Büyüdüğüm zaman senin katından nasıl uzaklaşırım? Oysa ben daha küçükken bunu senden aldım. Hayatta oldukça senin manevî etrafında yalvarıp sana fısıldayacağım. Çünkü ben muhibbim. Her muhib, habibine aşkla bağlıdır. Habibinin dışında herşeyden uzaklaştırılmıştır'.
Allah'a muhabbet hakkında sayılmayacak kadar haber ve eser-ler vârid olmuştur. Bu apaçık bir durumdur. Karışıklık onun mânâsını tahkik etmek hususundadır. Bu bakımdan biz manâ ile meşgul olacağız!
1) Adı Lekit b. Âmir b. Müntefik el-Âmirî'dir.
2) İmam Ahmed
3) Müslim, Buhârî
4) Müslim, Buhârî
5) Tirmizî
6) Tirmizî
7) Ebu Nuaym, (Ebu Derdâ'dan)
8) Müslim, Buhârî