24 Ağustos 2017 Perşembe

CEHENNEMİN VASFI, ŞİDDET VE ZORLUĞU

CEHENNEMİN VASFI, ŞİDDET VE ZORLUĞU

Hz. Allah buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Kendinizi, aile fertlerinizi cehennem ate-şinden koruyunuz. Çünkü cehennemin yakıt maddes i insanlarla onların tapındıkları taş lardır. Cehennemde bulunan melekler (zebaniler), ağır sözlü ve sert muamele edicidirler. Allah’ın emirlerine asla karşı gelmezler. Ne emredilirse onu (eksiksiz olarak) yerine getirirler.”
(Tahrim Sûres i, ayet : 6)

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, Cebrâil’i meleklerinin başı olan Malik’e göndererek bir miktar ateş alıp yemeğ ini pişirmesi için, Adem peygambere vermesini emreder.
Cebrâil de Yüce Allah ‘ın emrini yerine getirmek üzere Malik’e başvurduğunda aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Malik:
– Ey Cebrâil! Ne kadar ateş is tiyors un?
Cebrâil:
– Bir hurma tanesi kadar.
Malik:
– Sana istediğin bu miktarı versem, kuşkusuz o ateş yerde ve gökte neye
dokunursa derhal eritir.
Cebrâil:
– Öyle ise yarısını verin.
Malik:
– Ey Cebrâil! Sana bu kadarını versem yine onunla yeryüzündeki bitkilere
dokunulduğunda hemen yanıp kavruluverirler.
Bunun üzerine Cebrâil (A.S.), Yüce Allah’a: “Ya Rabbi! Ne kadar ateş alayım?” diye sorar. Hz. Allah, Cebrâil’e bir zerre kadar almasını emir buyurur. Cebrâil de cehennem ateşinden bir zerre kadar alıp cennet ırmaklarından tam yetmiş tanesinde yetmiş kez yıkayarak onun hararetini hafifletir. Sonra da Adem peygambere getirir. Bu ateşi dağlardan birine koyan Adem peygamber, birde bakar ki, o bir zerrecik ateşin şiddeti
karşısında dağ eriyiverir, ateşde doğruca eski yerine gider. Geride sadece
taşlar arasında dumanları kalır. işte bugün kullandığımız ateş , cehennem
ateşinin sadece dumanlarından ibarettir.”

Ey akıl sahibi olan kişiler! Ocağınızın başında ısınırken üzerimize bir kıvılcım sıçradığında nasıl havaya sıçrıyoruz. Peki, ya öbür dünyada alevlerinin yükseldiği cehennem ateşine düşersek hâlimiz ne olur?

Kur’an-ı Kerim’de:
“Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere oraya (cehenneme) uğrayacakt ır. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine almış olduğu kaza ettiği bir şeydir. Sonra biz, takvaya ulaş anları kurtaracağız. Zâlimleri is e orada diz üstü düşmüş halde bırakacağız.” diye buyrulmaktadır.
Evet , cehenneme uğrayacağımızda şüphe yokken, kurtulacağımız şüphelidir. Cehennemle karşılaşmak ne kadar acıklı bir manzaradır ki, günahkarları alevli ve karanlık ateşler kaplar. Onlar, ateşin uğultusunu duyarlar. İşte o vakit, mahvolduklarını anlarlar. Herkesin dizlerinin bağı çözülür, dizüstü çökerler. Bu öyle bir korkunç manzaradır ki, günahı olmayanlar bile, ne olacaklar endişesiyle korkudan kas katı kesilirler.

Zebanilerden bir tellal çıkıp: “Dünyada kötülük peşinde koşup bunun için çalışan, iyilikleri ilerde yaparım diyerek uzun emeller peşinde koşan falanca kişi nerede?” diye ses lendiği zaman, o kişi hemen demir çengel ve tokmaklarla dövüle dövüle o şiddetli cehennem ateşine götürülüp atılır.
Cehennem ateş ine attıkları zamanda kendisine şöyle denilir:
“Tad (o azabı). Çünkü sen, (iddianca) çok şerefli, çok yüce idin.”
(Duhan Sûres i, ayet : 49)
Onlara: “Etrafı dar, karanlık, tehlikeli ve ebedi olarak kalacağınız, azab çekeceğiniz bu cehennemde yaşayın.” denir. Atıldıkları yerde cehennem ateşi yanar. Ve onlar da cehennem ateşinin birer yakacağı olurlar.

İçecekleri hamim, durakları cehennemdir. Zebaniler onları cehenneme attıkları zaman, Haviye cehennemi onları toplar. Artık onlar için bir ümit yoktur. Onlar için sadece helak üzerine helak vardır. Kurtuluşları imkansızdır. Ayakları, boyunlarına bağlı olduğu halde, günahtan yüzleri kararmış olarak feryat edip dururlar.

“Ey Malik! Biz cezamızı bulduk. Bu ateşten demir bukağılar bize ağır geldi.
Öyle ki, herseferinde derilerimiz eriyip akmakta. Ne olur bizi buradan çıkar.
Bir daha isyan etmek mi? Asla..” diye bağırış ırlar.
Fakat zebaniler:
“Boşuna. Kurtuluş ümidi, sizler için artık çok geç. Siz, buradan bir daha asla çıkamazs ınız. Sesinizi kesin ve bir daha konuşmayın. Çünkü siz, buradan çıkarılsanız bile, yine es ki halinize, küfür ve isyanınıza döners iniz.” dedikleri zaman, isyankarlar artık kendileri için bir kurtuluş ümidinin kalmadığını anlarlar.
Hayattaki fırsatlarını tamamen kaybettiklerinin üzüntüsü ile pişmanlık duyarlar. Ancak bu pişmanlıkları, onlara bir fayda vermez. Yüzükoyun cehennem ateşine yuvarlanırlar. Cehennem ateşi, bir anda her taraflarını sarar. Onların yiyecekleri, giyecekleri, içecekleri ve yatacakları sadece ateştir. Ateş dalgaları arasında kavrulur, katran gömleği içinde, demir tokmaklar altında, zincirlerin bedenlerine yaptığı eziyet içinde kıvranıp durur, inleyip figan ederler. Tencerenin kaynaması gibi beyinleride ha bire kaynayıp durur. Her inleyip bağırışlarında baş larından aşağı kaynar su dökülür. Derileri yüzülür, bağırsakları dökülür. Kafalarına demirden tokmaklarla her vuruluşta ağızlarından kar ve irin çıkar. Ciğerleri
susuzluktan yanar, etleri dökülür. Kemikleri çıplak kalır. Sonra kendilerine tekrar can verilir ve tekrar azab başlar. Çektikleri azab ile tabii olan ölümü çok arzularlar. Ancak bu da, onlar için imkansızdır.
Ayakları boyunlarına bağlı olduğu halde cehennemi yüzüstü dolaşırlar.
Yüzleri, kızgın demirler ve halkalar üzerine değer. Ateşin dalgaları tüm organlarına nüfus eder. Diğer yandan ise, cehennemin zehirli yılan ve akrepleri vücutlarına sarılıp ha bire ıs ırır. İş kence edip dururlar.
Bütün bunlar, cehennemliklerin bazı halleridir. Cehennemin azabları kuşkusuz çok daha fazla ve çok daha zorludur.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennemde yetmiş bin vadi vardır! Bu yetmiş bin vadide ise yetmiş bin kol vardır ve her kolda da yetmiş bin yılan ve yetmiş bin akrep… Gerek Kâfir, gerekse münafık cehennem ehli bunların hepsine uğramadan cehennemin dibine varamaz.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Hüzün kuyusundan (vadisinden) Allah’a sığınınız. O, cehennemde bulunan, cehennemin kendisinin bile günde yetmiş kez hararetinden dolayı Allah’a sığındığı bir deredir. Allah-ü Teâlâ, onu riyakar kulları için hazırlamıştır.”

Bu, cehennemin kolları ve vadileridir. O da, dünya şehvetleri nispetindedir.
Cehennemin kapıları da, kulun birbirinden büyük günahlar işlediği yedi azaları sayıs ındadır. En üst kapısı Cehennemdir. Ondan sonra alta doğru şöyle sıralanır: Leza, Hutame, Sair, Cehim ve en alt kapı olan Haviye..
Nasıl dünya şehvet lerinin sonu yoksa, Cehennemin en alt kapısı olan Haviye’nin derinliğinin de sonu yoktur.

Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki:
“Resulullah Efendimiz ile birlikte bulunuyorduk. Bir ara ağır bir şeyin yüks ekten düş erken çıkardığı gümbürtüye benzer bir ses duyduk.
Resulullah’a bu sesin neye ait olduğunu sorduk. Resulullah Efendimiz de:
“Bu yetmiş yıl önce cehenneme atılan bir taş idi. Ancak şimdi dibine indi.” diye buyurdu.

Bir kısım insanlar var ki, kendilerini tamamen dünya ve dünyalığ a adamış tır. Bir kısım ins anlar da dereceye kadar adamış tır. İşte kıyamet günü, ateşin onları kaplamalarıda bu nisbette olacaktır. Çünkü Hz. Allah, zerre kadar bile olsa zulmetmez. Kıyamet günü ins anların azabı çeşit çeşittir. Birinin azabı, asla diğerine benzemez. Herkesin azabı, isyanı ve günahı nis betindedir. Cehennemde azabı en hafif olan kimse bile, oradan kurtulmak için, tüm dünyayı seve seve feda ederdi.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü, cehennemliklerin azab bakımından en hafif olanı, kendisine ateşten iki nalın giydirilendir. O kimsenin beyni nalınların hararetinden dolayı kaynar.”

Şimdi cehennem azabının şiddet inden şüphe ediyorsan, dünya ateşine parmağını dokundurman kafi. Oysa ki, cehennem ateşi, dünya ateşinden kat kat şiddetlidir. Eğer cehennem halkı, cehennemde dünya ateşi gibi bir ateş bulsalar, sırf rahat lamak için oraya hücum ederlerdi.

Bunun için şöyle denildi:
“Dünyanın ateşi, rahmet suyu ile yetmiş defa yıkandı da, ancak insanlar ona dayanabildiler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah-ü Teâlâ, cehenneme bin yıl yanmasını emretti. Cehennem de tam bin yıl yandı, an cak kızardı. Sonra bin yıl daha yandı ve ağardı. Bin yıl daha yanınca da, karardı ve hala kararmış durumdadır.”

Yine sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennem Rabbine şikayette bulunarak şöyle der: “Yâ Rab! (Öyle bir hale geldim ki) Ateşim kendi kendimi yiyip duruyor” Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ, cehenneme iki nefes alması için müsaade verdi. Bundan dolayı yazın şiddetli sıcağı cehennemin nefes vermes inden, kışın şiddetli soğuğu da cehennemin nefes almasındandır.”

Enes bin Malik diyor ki:
“Dünyada en fazla zevk ve sefa süren Kâfiri getirip cehenneme daldırın.” denir. Kâfiri cehenneme getirdikten sonra kendisine: “Dünyada hiç zevk ve sefa geçirdin mi?” diye sorarlar. Kâfir kul: “Hayır” diye cevap verir.
Bundan sonra dünyada en fazla sıkıntı ve ızdırap çeken mü’min kulu getirip cennete koyun.” denir. Bunun üzerine mü’min kulu getirip cennete koyarlar. Kendisine: “Ömründe hiç sıkıntı çektinmi?” diye sorarlar. Mü’min: “Hayır” diye cevap verir.

Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki:
“Eğer bir mescidde yüzbin kişi veya daha fazla kişi olsa da, cehennemliklerden birisi bunların üzerine nefes verse, onun şiddetinden hepsi helak olurlardı.”
“Cehhenemin ateşi, yüzlerine vurup yakacak” ayet -i celilesinin tefsirinde âlimlerden biris i: “Bu, yalnız bir defa ateşin yüzlerine değmesi demektir ki,birinci ateş ile onların yüzleri ayaklarına dökülür.” demiştir.

Cehennem ehlinin içeceği irinli su ve kaynar sular olacaktır. Susuzluktan ciğerleri yanıp da “Su! Su!..” diye bağırdıkları zaman içecek olarak kendilerine zorla irinli su verilir.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Eğer cehennem irinlerindin bir kova dünyaya dökülseydi, kokusundan bütün dünya pis pis kokardı.”

Ayet -i celilede buyruluyor ki:
“Ona orada irinli su içirilecektir. Öyle ki, o bunu zoraki içmeye çalışacak, bir türlü boğazından geçiremiyecek. Her yandan kendisine ölüm gelecek. Oysa ki, ölmeyecekt ir.” (İbrahim Sûres i, ayet : 16, 17)¨

Onların yemekleri de zakkumdur.
Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:
“Siz ey sapkın ve inkar ediciler!.. Muhakkak ki, zakkum ağacından yiyecek kimselers iniz. Öyle ki, karınlarınızı hep ondan dolduracaksınız. Üstüne de o kaynar sudan içeceks iniz.” (Vâkıa Sûres i, ayet : 51 – 55)

Diğer bir ayet-i celilede ise Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, o (zakkum), o çılgın cehennem ateşinin dibinde (bitip ) çıkacak olan bir ağaçtır. Ki, bunun tomurcukları, şeytanların başı gibidir.
Kuş kusuz onlar bundan yiyecek ve karınlarını bununla dolduracaklardır.
Sonra üzerine de kendileri için hazırlanmış olan çok sıcak bir su ile karıştırılmış bir şarap verilir. Sonra dönüp gidecekleri yer, şüphesiz yine cehennemdir.”
(Saffat Sûres i, ayet : 64 – 68)

Diğer bir ayet-i celilede ise şöyle buyrulur:
“Çünkü bizim yanımızda ağır bukağılar, yakıcı ateş , boğazda tıkanıp kalan yiyecek ve elem verici azab vardır.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Eğer zakkumdan bir katre denizlere dökülse, hayatı bozardı. Ya yemekleri zakkum olanların hali nasıldır?”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah’ın terkip ettiğine heves edin. Azabı, ikabı ve cehennemi gibi korkuttuğu şeylerden kaçının. Çünkü cennet nimetlerinden bir parçacığı dünyalığınızda bulunmuş olsaydı, size onu güzelleştirirdi. Eğer cehennemden bir damla dünyanızda bulunsaydı, dünyayı sizin için zindan ederdi.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Zaman gelir cehennemlikler öyle bir acıkır ki, bunun tesiri bütün o şiddetli cehennem azabına karşı eşit olur. Her yemek diye feryat ettiklerinde kendilerine, açlığa faydası olmayacak ve onları beslemiyecek olan zehirli dikenlerden yemek verilir. Fakat bunları s indiremezler. Hemen akıllarına,dünyada yemekleri hazmetmede şarap kullandıkları gelir ve şarap is terler.
Kendilerine şarap olarak dikenli bardaklarda irin verilir. Onlar irini ağızlarına yaklaşt ırdıklarında dikenler yüzlerini yırtarlar. İçtikleri midelerine indiği vakit , midelerini parça parça eder. Cehennemin hazin’lerini çağırıp:
“Ne olur, Allah’a duat et de bir gün olsun azabımızı hafifletsin.” diyerek yalvarırlar. Bunun üzerine cehennem zebanileri onlara: “Size açık delillerle peygamberler gelmedi mi?” diye sorarlar. Onlar da “Evet geldi. (Ancak biz inanmadık.)” diye cevap verirler. Zebaniler: “Öyleyse, şimdi yalvarın yalvarabildiğiniz kadar. Kâfirlerin duası boşunadır.” derler. Onlar: “Bime Malik’i çağırın.” derler. Malik’i çağırdıklarında, onlar Malik’e: “Rabbimiz, hakkımızda iyi bir hüküm versin.” derler. Malik: “Siz burada kalacaksınız.”
der. (Bunların bu yalvarışları ile Malik’in olumsuz cevap vermesi arasında tam bin yıl geçer.) Bu sefer kendi kendilerine: “Biz en iyisi Allah’a yalvaralım. Çünkü bizim için Allah’tan daha hayırlısı yoktur.” derler.
Allah-ü Teâlâ’ya: “Ey Rabbimiz! Şekavetimiz üstün geldi, biz sapıklıkta kaldık. Bizi cehennemden çıkar. Bir daha isyana dönersek, o zaman biz zâlimlerden oluruz.” derler. Ancak Allah-ü Teâlâ onlara: “Sesinizi kesin. Bir daha konuşmayın.” diye buyurur. İş te o vakit onlar, gerçekten kendileri için hiçbir iyilikten ümit olmadığını anlarlar. Hasret ve pişmanlık içinde kalırlar.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Allah-ü Teâlâ’nın kendisine mal verdiği kimse,zekatını vermezse, kıyamet günü o malı iki boynuzlu zehirli bir yılan suretinde, iki gözü üzerinde siyah nokta olduğu halde kıyamete dek boynuna dolanır ve dudaklarını ısırarak:
” İş te, ben senin malın ve senin biriktirdiğin paranım.” der. Allah-ü
Teâlâ’nın fazlından kendilerine verdiğini (harcamakta) cimrilik yapan kims eler, sakın bunun kendileri için bir hayrı olduğunu sanmasınlar.” (Ali İmran Sûres i, ayet : 56)

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bunların akıttıkları zehirin harareti kırk yıllık yoldan alınır. Yine orada, her biri bir katır büyüklüğünde olan akrepler vardır. Onların akıtt ığı zehirlerin harareti kırk yıllık mesafeden alınır.”
Bu yılan ve akrepler, dünyada cimrilik hastalığına yakalananlara musallat olur. Bu has talıklardan kendinizi koruyun, kıyamette bu yılan ve akreplerden korunur. Allah-ü Teâlâ, cehennemliklerin vücutlarını,cehennem ateşine dayanmaları için büyük yaratır. Öyle ki, bir diş lerinin büyüklüğü Uhud dağı büyüklüğünde olur. Bir dişleri Uhud dağı büyüklüğünde olursa, varın siz düşünün bedenlerinin büyüklüğünü.
Onların bu iri cüsseli vücutlarının her parçasında, cehennem azabı, yılan ve akreplerin zehirlerinin acısını mütemadiyen duyarlar.

Kur’an-ı Kerim’de buyruldu ki:
“Derileri piştikçe, azabı tadıp durmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz.”
(Nis â Sûres i, ayet : 56)

İslam büyüklerinden Hasan, bu ayetin tefsirinde der ki:
“Cehennem her gün yetmiş defa vücutlarını yakar, eritir ve her defasında “Eski halinize dönün.” denir. Onlar da eski hallerine dönerler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü cehennemi yetmiş bin yular ve her yulara yetmiş bin melek yapışmış olduğu halde mahşer alanına getirirler.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Cehennem halkı ağlamaya başlar. Öyle bir ağlama arız olur ki kendilerine,
gözyaşları tükenirde kan ağlamaya başlarlar. Yüzlerinde yarıklar meydana gelir. Gözlerinden kan yaşlar (öyle büyür ki) bir ırmak olup üzerlerinde gemi bile yürütülür.”
Onlar, böye ağlayıp sızladıkları “vay hâlimize” diyerek yardım diledikleri sürece kendileri için bir ferahlık vardır. Fakat onlar, bundan da men olurlar.

Muhammed bin Ka’b diyor ki:
– Cehennemliklerin beş duası vardır. Hz. Allah, onların dört duasına icabet eder. Beş incis inde ise, artık onlar konuşamazlar. Onların birinci duaları:
“Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün. İki defa da dirilttin. İş te günahlarımızı itiraf ettik. Şu cehennemden çıkmak için bir yol var mı?” (Mü’min Sûres i, ay et : 11)
Allah-ü Teâlâ onlara cevap olarak şöyle buyurdular:
“Bunun nedeni şudur: Bir olarak Allah’a dua edildiğinde siz küfrettiniz.
Eğer ona ortak koşulursa bunu hemen tastikliyordunuz. Artık hüküm, O çok yüce, O çok büyük Allah’ındır.” (Mü’min Sûres i, ayet : 12)

Cehennemlikler ikinci dualarında şöyle derler:
“Ey Rabbimiz gördük, işittik, şimdi bizi, dünyaya geri döndür de güzel amelde bulunalım.” (Secde Sûres i, ayet : 12)
Allah-ü Teâlâ onlara cevap olarak şöyle buyurur:
“Oysa siz daha önce (dünyada), “Bizim için (dünya mal ve servet lerinden) ayrılış yoktur.” diye yemin etmemiş miydiniz?” (İbrahim Sûres i, ayet : 44)

Onlar, üçüncü defasında şöyle duada bulunurlar:
“Ey Rabbimiz!.. Bizi çıkar. Yaptığımızdan bambaşka bir amel yapacağız.” (Fâtır Sûres i, ayet : 37)
Allah-ü Teâlâ, onlara cevap olarak şöyle buyurur:
“Size iyice düşünecek olan bir kimsenin düşünebileceği, öğüt kabul edebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size (azab ile) korkutan da gelmişti. Şimdi tadın (o azabı). Artık zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Fâtır Sûres i, ayet : 37)

Onlar dördüncü defasında şöyle dua ederler:
“Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize galebe etmişti. Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (küfre dönersek) artık hiç kuşkusuz, biz zâlimlerdeniz.”
(Mü’min Sûres i, ayet : 106, 107)
Hz. Allah, onlara:
“Yıkılıp gidin içerisine. Bana bir şey söylemeyin.” diyerek cevap buyurur.

Bundan sonra cehennemlikler artık bir daha konuşmayacaklardır ki, bu, onlar için en büyük azaptır.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
“Kıyamet günü, ölüm besili bir koç suretinde olduğu halde ortaya getirilir.
Ve herkesin gözü önünde cennet ile cehennem arasında boğazlanır. Sonra
da şöyle denir: “Ey cennet halkı! İşte sizin için bir daha ölüm yoktur.
Ebedi olarak buradasınız. Ey cehennem halkı! Sizin için de bir daha ölüm yoktur.
Ancak sizde ebedi olarak oradasınız.” denir.”

Hasan Basri diyor ki:
“Bin yıl cehennemde yandıktan sonra çıkacak olan mü’min vardır.
Keş ke onun yerinde ben olsam.”

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam-ı Gazali

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder