Bu mevzûda öncelikle şunu ifade edelim ki; hanımlar, Hanefî fıkhına göre yanlarında nikâh düşmeyecek kadar bir yakını (nâmahremi), yahut da beyi olmadıkça yalnız başlarına hacca gidemezler. Şayet Hanefî mezhebine mensup bir hanımefendi illâ da gitme ihtiyacını hissediyorsa, Şâfiî mezhebini taklid ederek gidebilir. Çünkü Şâfiî mezhebinde, yol emniyeti bulunduğu takdirde, üzerine hac farz olan hanımın, diğer kadınların arasına karışarak gitmesi câizdir. Ancak bu da farz olan hac için geçerlidir. Bir defa gitmiş, farz olan haccını edâ etmiş, yahut da kendisine hac farz olmadığı halde nâfile olarak (umre’ye) gitmek isteyen hanıma, Şâfiî mezhebinde de gitme izni yoktur.
Burada bir noktaya daha işarette bulunalım.
Burada bir noktaya daha işarette bulunalım.
Kendisine ait parası-pulu, malı-serveti bulunan, dolayısıyla üzerine hac farz olan bir hanımın bu ibâdetini îfa etmesine beyi mâni olamaz. Şayet bu hanımın, kendisini hacca götürecek bir yakını mevcutsa gider, mahreminin himâyesinde farzını îfa eder. Beyinin mâni olması câiz olmaz. Ancak bu, mes’elenin sadece bir ciheti. Bu işin gözden kaçan bir diğer ciheti daha var. Dilerseniz ona da kısaca temas edelim...
Hemen herkesin bildiği, gidip gelenlerin aynü’l-yakîn müşâhede edip hakku’l-yakîn yaşadıkları üzere insanlar, tavâf esnasında kadın-erkek karışık ve de çok sıkışık bir vaziyette bulunduğundan, hanımların haram işlemeden tavaf edebilmeleri oldukça zor, hatta imkânsız hâle gelmektedir. Bu durumda hanımların, hac ibâdetini bizzât îfa yerine, kendileri için vekil göndermek suretiyle yerine getirmelerinin münâsip ve Hakk’ın rızâsına muvâfık olacağı açıktır. Zira bir emrin (ibâdetin) edâ ve îfâsında, şayet bir harâmın işlenmesi bahis mevzuu ise, o haramı işlememek için, o emir terk edilir. Kaldı ki hac için vekâlet câiz olduğundan, bu emrin terki de bahis mevzuu değildir.
Hac esnasında işlenen mahzurlardan birisi de, hanımların erkeklerle aynı hizada bulunarak namaz kılmalarıdır. Buna fıkıh lisânında “muhâzât” denilir. Evet, tavafta kadınların erkeklerle aynı sırada olmaları tavaflarını ifsad etmez; fakat namaz böyle değildir. Cemaatle kılınan namazda bir kadının, erkeklerin yanında aynı hizâda veya önünde bulunup, aynı namaz için aynı imama uyması durumunda –diğerlerininki değil ama– kadının iki yanındaki ve arkasındaki erkeğin namazı bozulur. Ancak, erkek ve kadın orada (Mescid-i Haram’da) farklı yönlerden Ka‘be’ye yönelmiş olurlarsa, bu durum muhâzât hükmünde değildir ve namazları bozulmaz.
Hemen herkesin bildiği, gidip gelenlerin aynü’l-yakîn müşâhede edip hakku’l-yakîn yaşadıkları üzere insanlar, tavâf esnasında kadın-erkek karışık ve de çok sıkışık bir vaziyette bulunduğundan, hanımların haram işlemeden tavaf edebilmeleri oldukça zor, hatta imkânsız hâle gelmektedir. Bu durumda hanımların, hac ibâdetini bizzât îfa yerine, kendileri için vekil göndermek suretiyle yerine getirmelerinin münâsip ve Hakk’ın rızâsına muvâfık olacağı açıktır. Zira bir emrin (ibâdetin) edâ ve îfâsında, şayet bir harâmın işlenmesi bahis mevzuu ise, o haramı işlememek için, o emir terk edilir. Kaldı ki hac için vekâlet câiz olduğundan, bu emrin terki de bahis mevzuu değildir.
Hac esnasında işlenen mahzurlardan birisi de, hanımların erkeklerle aynı hizada bulunarak namaz kılmalarıdır. Buna fıkıh lisânında “muhâzât” denilir. Evet, tavafta kadınların erkeklerle aynı sırada olmaları tavaflarını ifsad etmez; fakat namaz böyle değildir. Cemaatle kılınan namazda bir kadının, erkeklerin yanında aynı hizâda veya önünde bulunup, aynı namaz için aynı imama uyması durumunda –diğerlerininki değil ama– kadının iki yanındaki ve arkasındaki erkeğin namazı bozulur. Ancak, erkek ve kadın orada (Mescid-i Haram’da) farklı yönlerden Ka‘be’ye yönelmiş olurlarsa, bu durum muhâzât hükmünde değildir ve namazları bozulmaz.
Fazilet Takvimi 8 Şubat 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder