Peygamberimiz s.a.v. bir harpten dönerken, "Küçük cihattan, büyük cihada gidiyoruz." demekle nefisle cihadı kasdetmekteydi. İmam-ı Rabbani Hz. leri de burada kasdedileni daha farklı şekilde değerlendiriyor.
Keşif yolu ile yaptığı bu değerlendirmeyi 2. cilt 50. mektubunda şöyle ifade ediyor.
Bir gazâdan dönüşde buyurulmuş olan (Küçük cihâddan döndük, büyük cihâda başlıyacağız!) hadîs-i şerîfinde bildirilen büyük cihâd, nefse karşı yapılan cihâddır demişlerdir.
Bu fakîre keşf olunan ve vicdânım ile anladığım ise, bunların dediği gibi değildir. İtmînân hâsıl olunca, nefsde hiç azgınlık ve taşkınlık bulmuyorum. İslâmiyyete tam uyduğunu görüyorum. Öyle ki, nefs de, mâ-sivâyı temâmen unutmuş olan kalb gibi olmakda, Allahdan başka hiçbirşeyi görmez ve bilmez hâle gelmekdedir. Mevkı’ sevgisi, birşeye kavuşunca sevinmek, kaçırınca üzülmek onda hiç kalmıyor. Bunun islâmiyyete uymaması, azgınlık, taşkınlık yapması nasıl olabilir? İtmînâna kavuşmadan önce, islâmiyyetden kıl kadar ayrılmasına, azgınlık, taşkınlık derlerse, sözlerinin yeri vardır. Fekat, itmînâna kavuşdukdan sonra, islâmiyyete uymaması, taşkınlık yapması olamaz.
Bu fakîr [ya’nî İmâm-ı Rabbânî hazretleri] çok inceledim. Bu bilmeceyi çözmek için pek uğraşdım. Nefs mutmainne olunca, kıl kadar azgınlık, taşkınlık yapamamakdadır. İslâmiyyete tam teslîm olmuş, her kötülüğü yok olmuşdur. Sâhibi için kendini yok etmişdir. Böyle olan nefsin islâmiyyete uymaması, olacak şey değildir. Nefs, Allahü teâlâdan râzı olunca, Allahü teâlâ da ondan râzı olunca, artık taşkınlık, azgınlık yapabilir mi? Azgın olandan râzı olunmaz. Allahü teâlânın râzı olduğu nefs, râzı olmıyacak bir şey yapabilir mi?
Hadîs-i şerîfde bildirilen (Cihâd-ı ekber), bu fakîrin anladığına göre, bedene, cesede karşı yapılan cihâd olabilir. Çünki, insanın bedeni, birbirine zıd, ters olan dört dürlü maddelerden yapılmışdır. Her çeşid madde, başka şeyler istemekde ve başka şeylerden kaçmakdadırlar. Herşeyin doğrusunu ancak Allahü teâlâ bilir. İnsanın şehvânî istekleri, bedenden doğmakdadır. Gazab etmesi, istememesi de bedenden ileri gelmekdedir. Hayvanlarda (Nefs-i nâtıka) yokdur. Onlarda da şehvet, gadab, hırs, hased vardır. İnsanda bu cihâdın sonu olmaz. Nefsin itmînâna ermesi, bu cihâdı ortadan kaldırmaz. Kalbin vilâyet makâmına kavuşması ile, bu cihâd yok olmaz. İnsanda bu cihâdın bulunması, çeşidli fâideler sağlamakdadır. Böylece, beden temizlenir. Âhıretde yüksek derecelere kavuşur. Dünyâ hayâtında, beden, kalbe tâbi’dir. Âhıretde, iş bunun tersinedir. Orada, kalb bedene tâbi’ olur. İnsan ölünce, âhıret hayâtı başlar. Bu cihâd da biter
Keşif yolu ile yaptığı bu değerlendirmeyi 2. cilt 50. mektubunda şöyle ifade ediyor.
Bir gazâdan dönüşde buyurulmuş olan (Küçük cihâddan döndük, büyük cihâda başlıyacağız!) hadîs-i şerîfinde bildirilen büyük cihâd, nefse karşı yapılan cihâddır demişlerdir.
Bu fakîre keşf olunan ve vicdânım ile anladığım ise, bunların dediği gibi değildir. İtmînân hâsıl olunca, nefsde hiç azgınlık ve taşkınlık bulmuyorum. İslâmiyyete tam uyduğunu görüyorum. Öyle ki, nefs de, mâ-sivâyı temâmen unutmuş olan kalb gibi olmakda, Allahdan başka hiçbirşeyi görmez ve bilmez hâle gelmekdedir. Mevkı’ sevgisi, birşeye kavuşunca sevinmek, kaçırınca üzülmek onda hiç kalmıyor. Bunun islâmiyyete uymaması, azgınlık, taşkınlık yapması nasıl olabilir? İtmînâna kavuşmadan önce, islâmiyyetden kıl kadar ayrılmasına, azgınlık, taşkınlık derlerse, sözlerinin yeri vardır. Fekat, itmînâna kavuşdukdan sonra, islâmiyyete uymaması, taşkınlık yapması olamaz.
Bu fakîr [ya’nî İmâm-ı Rabbânî hazretleri] çok inceledim. Bu bilmeceyi çözmek için pek uğraşdım. Nefs mutmainne olunca, kıl kadar azgınlık, taşkınlık yapamamakdadır. İslâmiyyete tam teslîm olmuş, her kötülüğü yok olmuşdur. Sâhibi için kendini yok etmişdir. Böyle olan nefsin islâmiyyete uymaması, olacak şey değildir. Nefs, Allahü teâlâdan râzı olunca, Allahü teâlâ da ondan râzı olunca, artık taşkınlık, azgınlık yapabilir mi? Azgın olandan râzı olunmaz. Allahü teâlânın râzı olduğu nefs, râzı olmıyacak bir şey yapabilir mi?
Hadîs-i şerîfde bildirilen (Cihâd-ı ekber), bu fakîrin anladığına göre, bedene, cesede karşı yapılan cihâd olabilir. Çünki, insanın bedeni, birbirine zıd, ters olan dört dürlü maddelerden yapılmışdır. Her çeşid madde, başka şeyler istemekde ve başka şeylerden kaçmakdadırlar. Herşeyin doğrusunu ancak Allahü teâlâ bilir. İnsanın şehvânî istekleri, bedenden doğmakdadır. Gazab etmesi, istememesi de bedenden ileri gelmekdedir. Hayvanlarda (Nefs-i nâtıka) yokdur. Onlarda da şehvet, gadab, hırs, hased vardır. İnsanda bu cihâdın sonu olmaz. Nefsin itmînâna ermesi, bu cihâdı ortadan kaldırmaz. Kalbin vilâyet makâmına kavuşması ile, bu cihâd yok olmaz. İnsanda bu cihâdın bulunması, çeşidli fâideler sağlamakdadır. Böylece, beden temizlenir. Âhıretde yüksek derecelere kavuşur. Dünyâ hayâtında, beden, kalbe tâbi’dir. Âhıretde, iş bunun tersinedir. Orada, kalb bedene tâbi’ olur. İnsan ölünce, âhıret hayâtı başlar. Bu cihâd da biter
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder